LOZAN VE MİLLÎ DURUŞ
“Serv’i gösterip Lozan’a razı etme” tarihi gerçeğinin altını çizdi Sayın Cumhurbaşkanı diye kıyamet kopuyor medyada. İleri geri, sağa sola, aşağı yukarı birçok yorumlar yapılıp duruyor. Muhalefet liderleri de Lozan savunmasına soyundu iyice. Hepsi bir yana ancak bir zamanların ülkücü yazarı Sayın Taha Akyol’un yazısı dikkatimi çekti. Bir zamanlar Hergün gazetesinde millî davaların kalemiydi. Şimdi tarafsız bilimsel yorumların dışında suya sabuna pek dokunmuyor nedense(!) Milliyetçi bildiğimiz ünlü yazarımız yazık ki millî ve yerli duruşu anlamaz görünüyor.
Sayın Cumhurbaşkanını danışmanları yanıltmış olmalı diyor ve ekliyor:
“(…)12 Adaları 1911’de İtalya, Ege adalarını 1912 Balkan Harbi’nde Yunanistan almıştı; çünkü Osmanlı feci bir mağlubiyete uğramıştı. Benim ‘Bilinmeyen Lozan’ belgesel ve kitabımda ayrıntılar vardır, bunları geri almak Lozan görüşmelerinde söz konusu bile olmadı. Niye mi? Mondros Mütarekesi sonrası Osmanlı Meclisi’nin ilan ettiği Misak-ı Milli’de Musul Kerkük vardır ama adalar yoktur. Çünkü Misak-ı Millî, Birinci Dünya Savaşı’nın ateşkesle bittiği sırada Türk ordusunun bulunduğu yerleri vatan olarak tanımlıyordu. 12 Adalar’da İtalyan, Ege adalarında Yunan ordusu vardı. Balkan Harbi’nden sonra imzalanan Atina Antlaşması’nda Ege adalarının geleceğine büyük devletlerin karar vermesini Osmanlı kabul etmişti. Büyük devletler 14 Şubat 1914’te adaları zaten almış olan Yunanistan’a bıraktı, İmroz ve Bozcaada ile Meis Türkiye’nin oldu. Misak-ı Millî ve Lozan bunun teyididir. Lozan’da İsmet Paşa 14 Haziran 1923 günlü konuşmasında Meis yüzünden barışın tıkanmaması için kendi deyimiyle ‘ağır bir fedakârlık’ yaptı. Zira asıl amaç kapitülasyon zincirinden kurtulmaktı, Lozan’da bu sağlanmıştır. İzmir’i kurtaran muzaffer orduyla adaları da alıp Lozan’da masaya oturamaz mıydık? Fakat Türk Ordusu büyük zaferle İzmir’e girdiğinde Limanda bekleyen İngiliz ve Fransız harp gemilerine karşı elinde bir tanecik tekne var mıydı? (…)”
Sayın Akyol’un aydın bakış açısıyla yaptığı bu bilimsel açıklamalarda altı çizili kısımlara dikkat! Muhatap hep Osmanlı. Büyük devletlerin etkinliği ve yokluk vurgulanmış ayrıca. Hak verilebilir mantıkla ama Sayın Cumhurbaşkanı Türk millî ve yerli duruşuyla dünyaya meydan okuyor. Sizce doğru yapmıyor ancak Gazi Mustafa Kemal Atatürk de böyleydi. Kurşunumuz yok diyen Mehmetçiğe süngü tak demişti ve sonra da ölmeyi emretmişti. Millî mücadeleden de o ruhla galip çıktı. Osmanlının hiçbir anlaşması ve taahhüdü onu bağlamadı. Galip geldi ve dediğim dedik diyordu hep ama çevresinde akılcı mazeretçiler çoktu. Hatta manda diyenler vardı. Yazar Refik Halit Karay onu delilikle bile suçlayabilmişti. Evet, Gazi çılgın Türklerin lideriydi ve 7 düvele kafa tutuyordu. Akılcı ve mazeretçi mantıkla Lozan’a giden İsmet Paşa heyeti Serv’e göre başarı kazandı denebilir ama Misak-ı Millî’yi bile koruyamayan Lozan, Gazi’nin içine sinmiş olabilir mi? Onu hiç tanımamak olmaz mı buna inanmak? Gazi’nin mantığına göre heyet masadan kalkmalıydı, kalkmadı ve taviz verdi. Kalksaydı hayran kaldıkları millî mücadele kahramanının inadına boyun eğmeyecekler miydi? Ne halt edebilirlerdi ki? Galip milletin yeniden üstüne gelip tekrar mı boylarının ölçüsünü alacaklardı? Nerede onlarda o cesaret? Stratejileri hep ya içeriden adam çalmak ya da mazlum milletleri üstümüze sürmek oldu. Şimdi de öyle yapıyorlar.
Sayın Cumhurbaşkanı Atatürk’ün muasır medeniyet seviyesi idealinin gerçekleşmesi için bayındırlık hizmetlerinin aralıksız sürdürülmesini istiyor. “One minute” dedi masadan kalktı. Dünya beşten büyüktür diye diye mazlum milletleri savunuyor. Ata yolunudan gidiyor yani. Derdi Lozan’ı başarısız göstermek değil. Tanklara meydan okuyan çılgın milletin kumpaslarla tarihte uğradığı hak kayıplarına dikkat çekmek(!) Millet anlıyor bunu, Gazi’yi anladığı gibi. Akılcı-mazertçi yorum ve eleştirilerle onu dünya önünde küçük düşürmeye çalışacağınıza siz de anlasanız artık…