ACIYI BAL EYLEDİK
Acı üstüne acı, hüzün üstüne hüzün; durmaksızın devam eden bir kavga. Düğünü cenazeye çeviren, neşeyi katmerli kıyamete döndüren bir hesaplaşma. Nereden geleceği belirsiz, kimden geleceği şüpheli, yaşamı kabusa döndüren anlar. Anaların feryadı, evlatların çığlığı, kimsesiz kalanların sessiz haykırışı. Bomba yüklü çocuklar, bombanın kararttığı hayatlar. Bir büyük sessizlik, bir büyük boşluk Gaziantep.
Korku, hüzün, acı, karmaşa, belirsizlik, şüphe. Yarını bilemeyen, bugününden vazgeçen insanlar. Kime güveneceğini, kime sırtını yaslayacağını, kimden uzaklaşacağını şaşıran bir dolu yaşam.
Biz kimdik, neydik, ne olduk. Biz güvendik sonsuz. Komşusuna, köylüsüne, akranına, akrabasına güven duyandık. Koruyandık birbirini, kollayandık. Önce güvenir sonra vazgeçerdik; öyle kolay kolay değil, yavaştan, sessizden uzaklaşırdık. Koşarak kaçmazdık yanından dün dost dediklerimizin. Öyle kolay düşman olamazdık.
Uzun yollar gider, susayınca bir ayran için kapı çalardık, bir kap yemek sorgusuz sualsiz sunandık. Birbirimizin mahsulünü birlikte kaldırır, sabahlara dek hem güler, hem çalışırdık komşu bahçelerinde. Birbirimizin bahçesinden birlikte yorulur, birlikte dinlenirdik. Kapımızı çalan yedi kat yabancıya bir soğuk suyu minnetle sunar, verdiğimiz herşey için şükrederdik.
Toprağımızın her bir parçasına güvenle basar, vatanın her karış toprağına güvenle varırdık. Güneşin doğuşunu gördüğümüz, yıldızları saydığımız, nefes alıp verdiğimiz her yer bizim evimizdi. Selamı, sabahı minnetle alır, elimizi dostça uzatırdık. Çıkarımız, hesabımız, düşüncemiz yoktu, aldığımız nefeste. Çocukları el üstünde tutar, emanet ederdik bebelerimizi gönül gözümüzle sevdiğimiz kimselere. Özgürce koşardık sokaklarda, saklambaç, yakalamaca mekanımızdı tüm bir şehir ayaklarımızın altında. Komşumuzun elini, babamızın eli gibi tutardık karanlıktan korkunca. Okuldan gelince kimin kapısını çalsak o kapı evimiz olurdu bir parça. Biz sevinirdik sevincine yanımızdakinin, üzülürdük gözyaşına, mendil olur silerdik, omuz olur yaslardık. Korkmadan atılırdık yangın yeri olursa birinin yüreği, biz söndürürdük coşkun akan sulardan önce.
Okul yolları uzun, okul yolları güzel gelirdi, el ele varırdık sıralarımıza. Her sabah andımızla gururlanır, bayram törenlerine hazırlanmak için günlerce çalışırdık. Sıralarca bandolar, halkoyunları, rontlar hazırlar, sokaklarda gururla dolaşırdık. Biz vatan toprağını bize bağışlayan her bir Mehmetçiğe şükranlarımızı sunar, her bir marşla ağlardık. Biz bebektik, çocuktuk, büyüktük, anneydik, babaydık, komşuyduk, arkadaştık, dosttuk bu topraklarda.
Şimdiler de acıyı bal eyledik, Hasan Hüseyin’in dizelerinde;
Bak şu bebelerin güzelliğine, kaşı destan, gözü destan elleri kan içinde,kör olasın