BİR TİYATRO OLSA MESELA...
Mesela bir tiyatro olsa...
“İçten pazarlıkçı” olmayanların...
Gizli hesaplar peşinde koşmayanların...
İşin hava-civası ve süksesiyle avunmayanların...
Bilse de bilmese de “Ben bu işi biliyorum” demeyenlerin...
Burnu kaf dağında dolaşmayanların...
Yeteneği ve kafası “ayak kaydırmaya” ermeyenlerin...
Kendisinden başka hiç kimseyi beğenmemezlik etmeyenlerin...
Tam sahneye çıkacakken yarı yolda bırakmayanların...
Bıraktığı için sözüm ona intikam aldığını zannetmeyenlerin...
“O ekip olmazsa, bu ekip olur” diyerek oradan oraya savrulmayanların içinde yer aldığı bir tiyatro olsa mesela...
Kendisinden fazla diğer arkadaşını düşünen...
Egosunun tatminiyle zaman öldürüp, huzur bozup, mide bulandırıp seviyeyi düşürmek yerine takım ruhunun nimetlerini ve hazzını kavrayan...
İki cilalı söze veya sahnede aldığı alkışa kapılmayıp ayakları yere basan...
Bu işe emek verenlere karşı, yüzüne “sahte gülücüklü maske” takıp, olayı savuşturduğunu düşünmeyen...
Tiyatroya ilk geldiğinde heyecandan yaprak gibi titrediği halde, daha sonra kendine ve çevresine hiç bir sonuç getirmeyecek entrikalardan özenle kaçınan insanlardan oluşan bir tiyatro olsa mesela...
Öyle bir tiyatro olsa ki; çevredeki bazı insanlar riyakarca yaklaşım sergilemekten vazgeçse...
Mesela bu insanlar; segilenen hiç bir oyuna lütfedip gelmedikleri halde karşınıza geldiğinde, “Fatsa için çok önemli bir vazife yapıyorsunuz. Sizi her zaman takdir etmişimdir. Yanınızdayım.” pişkinliğinde bulunmasa...
Yine kimileri; sergilenen herhangi bir oyunu izlememesine rağmen, “Akşamki oyununuz çok güzeldi. Zevkle izledim. Hem de salon dopdoluydu. Çok başarılısınız.” diyerek hiç olmazsa tam dolmayan salon konusunda kendini ele vermese...
“Her oyununuzu bana haber verin. Sizi her zaman ve mutlaka destekleyeceğim.” diyen bazı esnaf ve iş adamları, oyunu haber vermek için kendilerini ziyaret ettiğimizde, “Tüh! O akşam Fatsa dışındayım. İnşallah bir dahaki sefere...” gibi saçma bir ifade kullanmasa...
Bir tiyatro olsa mesela...
Bazı makam ve mevkii sahipleri hem ziyaret ettiğimizde, hem de medya karşısına çıktıklarında destek vereceklerini söyleyip, öte yandan gereğini yapmamak gibi bir garabetin ve fecaatin içine girmese...
Dün verdikleri sözü ertesi gün unutmasa...
Tiyatro sevdalıları olarak spora ve özellikle futbola karşı değiliz.
Ama Fatsa’nın ekabirleri yıllardır hiç bir başarı sağlamayan, bundan sonra da sağlayacağı meçhul olan bu şehrin takımı için harcadıkları maddi manevi enerjiyi kültüre, sanata ve tiyatroya da harcasa...
Ekabir takımı, üstelik tiyatronun mali açıdan futbol gibi dipsiz bir kuyu olmadığını, işler rayına girdikten sonra kendi yağıyla kavrulup yoluna devam edeceğini keşke akledebilse...
Bu insanlar; kültür-sanatın da en az spor kadar bu şehrin sosyalleşmesinde, tanınmasında ve gelişmesinde pay sahibi olacağını düşünebilse...
Önce Ordu’da, sonra Karadeniz’de ve daha sonra da tüm Türkiye’de Fatsa’nın adını futboldan çok daha fazla duyurabileceğini öngörse...
Mesela bir tiyatro olsa...
Gördüğü ilgi ve destek sayesinde tipik bir Karadeniz kasabası olan Fatsa’nın bir kültür şehri olarak anılmasına önayak olsa...
Bu sayede kültür-sanat neşriyatları başta olmak üzere ulusal basında Fatsa adı sık sık yer alsa...
Bu vesileyle şehrimizin bir anda cazibe merkezi olacağını, büyüklerimiz ah bir görebilse...
Eğer bu yazı birilerine sadece “edebiyattan ibaret” geldiyse hiç üzülmeseler.
Zaten “mesela” dedik...
Yaşanan gerçekler “mesela”dan çok uzakta çünkü...
HOŞÇAKALIN