EN BÜYÜK BENİM HAYAT HİKAYEM MUHAMMET ALİ
“Bu rüyayı hatırlıyorum” dedim Sharnik’e; ama bu kez hiç tahminde bulunmayacağım” diye de ekledim.
Söylentiler artmıştı. Güya Newyork’dan yola çıkan iki kamyon dolusu silahlı adam beni öldürmek için geliyordu. Beni ya antrenman sırasında ya da ringde maç sırasında öldüreceklerdi. “ Clay’i silahlı adamlar kovalıyor” diyordu birisi, “ Siyah Müslümanlara açılan savaş Muhammet Ali’nin hayatını tehlikeye soktu” diye yazıyordu bir başkası.
Kampa girdiğim ilk hafta otele FBİ”den beş kişi geldi. Bana kimliklerini gösterdiler. “ Bu söylentilerde bir gerçek payının olduğunu düşünüyoruz” dedi birisi. “ Kapınızın önüne 24 saat nöbetçi bırakacağız, sabah da giderken size arabalı memurlar eşlik edecek.
Bundan sonra her sabah polis arabası eşliğinde stada gidiyordum. Koşuya başlamadan önce beş polis çıkıp çevreyi yokluyor, kuşkulu bir durum görülmezse antrenmana başlıyordum. Her kilometre başında çalıların arkasına saklanmış, elleri tüfekli polisler görüyordum.
Spor salonuna gidince bu kez sivil polisler beni koruyordu. Bu koruyuculara acıyordum. Kimsenin beni öldüreceği aklıma gelmiyordu. Üstelik bu durum sinirlerimi bozuyor, antreman sırasında dikkatim dağılıyordu.
Maçtan üç gün önce Ellis’le antrenmanda dövüşüyorduk. Birden kaburgalarıma fena bir yumruk yedim. Acıdan neredeyse yere düşecektim. Doktora bildirmedim. Fena canım yanmıştı; ama doktor belki dövüşmeme izin vermez, böylece maç da ertelenirdi. Bu sinir bozukluğu içinde eve gittim. Soji oturmuş, sigara içiyor, dinimizin çizgilerinin dışında kısa bir elbise ile dolaşıyordu. Ona bağırdım,” Sıkıldım bunlardan” diye çıkıştı, “ Sana bütün kurallara uyamayacağımı söylemiştim. Seni seviyorum ama bu dini sevmiyorum. Müslüman olmak istemiyorum. “ dedi..
Bu sözler Ellis’ten yediğim yumruktan daha acı gelmişti bana. “Peki tatlım, bütün yapacağın şey dürüst davranman. Boşanabiliriz istersen.” Bu bir sonun başlangıcıydı. O gece ğöğsümde ve yüreğimde bir ağrı ile uyudum. Sevdiğim kadınla artık ortak hayatım sona ermişti. Bunu biliyordum. Nedense unvanımı koruduğum ilk maçta Liston aklımdaki tek şey olmuştu. Salonun kapıları açılınca herkes arandı. Kadınların el çantalarına bile bakıyorlardı. Ring kenarında oturan bazı gazeteciler, iskemlelerinin arkalarına kurşun geçirmeyen dayanaklar koymuşlardı.
Birinci raundu başlatan gonk çalınca Liston’un çevresinde dönmeye başladım, sanki yapacağı her hareketi önceden biliyordum. İlk olarak bir sol attım suratına, sonra bir sol daha indirdim. Bunlara sert bir sağ ile karşılık verdi; ama onu da dirseğimle kestim. Sonra beklenmedik bir atak yaptı bana doğru. Ama bir açık görmüştüm, dengesini kaybetmiş bir durumda bana doğru geliyordu. Sağ yumruğumu var gücümle uzattım, bir balyoz gibi inmişti kafasına. Çenesinin sağ yanına gelmişti. Yere düşmeden önce ayakları yerden kesildi, sonra ringin soğuk zeminine indi, sır üstü yattı, kaldı. Başına dikilip bağırmaya başladım. “ Hadi Sony kalk yerden. Daha başlamadık bile, kalk bakalım. Kal da dövüş, o kadar kötü de değilsin “
Sonnyhakemin ona kadar sayması bittikten sonra bile bir süre kalkamadı. Ayağa kalktığı zaman gözleri dönmüştü. Herkes, “ Şike, şike” diye bağırıyordu. Ama işin doğrusu belki de boks tarihinde şike yapılmayan ender maçlardan biriydi bu.
Peki, Liston niçin öyle yığılıp kaldı. Herhalde bütün ölüm gözdağları, FBI’nın sözleri benim yerime Liston’u etkilemişti. Herhalde birinin gerçekten ateş edeceğine inanmıştı. Ringde öyle çok hareket ediyor yerimi öyle çok değiştiriyordum ki, Bana ateş açan birinin vurması olanak dışıydı. Sonunda bana ateş edenin hedefi bulamayıp, kendisini vuracağını sanmıştı.
Bildiğim tek şey ona öylesine sert ve kuvvetli vurduğumdu. Bu yumruğu kim yese yere düşer, bir daha da kalkamazdı. Her şey bittikten sonra bende üstün bir güç olduğuna inanan Şharnik yanıma gelip, “ Söyle bakalım, rüya mı maça uydu yoksa maç mı rüyaya?” diye sordu. “ Rüya maça uydu” dedim.