FETÖ GERÇEĞİ...
“ SEVGİ, HOŞGÖRÜ VE DİYALOG” iddiasında olan bir cemaat yapısının nasıl gittikçe kabalaştığını, tehditlerle insanları zapturapt altına almaya çalıştığını, her tarafa sızarak devletimizi nefes alamayacak duruma getirdiğini, kendilerine karşı çıkanları nasıl sürüm sürüm süründürdüğünü, fırsatını buldukları anda da tankıyla, topuyla, jetiyle nasıl bir “ölüm makinasına” dönüşerek katliam boyutunda “EŞKİYALIK” yapabileceğini ne yazık ki hiç birimiz kestiremedi.
Birkaç yıldan beri bu yapıyla mücade etmeye çalışan Cumhurbaşkanının: “İNLERİNE GİRDİK” dediği halde; hala daha hainlerin “özel kalem müdürü olarak, yaver olarak” burnunun dibinde nefes alışını dahi kontrol edebileceklerini hiç kimse tahmin edemedi.
Ordunun en stratejik noktalarına hakim olabileceklerini ve dahi, Gen. Kur. Başkanımız başta olmak üzere Kuvvet Komutanlarımızın yanıbaşında olabileceklerini öngöremedi.
“İslam” iddiasında bulunan F. Gülen’in, bağlılarına, çalıştıkları kurumlarda kendilerini “kamufle” edebilmeleri için “TAKİYYE İKİYÜZLÜLÜĞÜ”nün fetvasını verdiğini düşünürsek, mesele sanıyorum biraz anlaşılır.
Her kılığa girebilen bir yapıdan bahsediyoruz. Kendilerini kamufle edebilmek için “NAMAZLARINI TUVALETTE KILABİLECEKLERİ VE İÇKİ İÇEBİLECEKLERİ”nin fetvasını almış insanlardan... (Bu fetva sayesinde kimi cemaat üyesinin gittikçe alkolik olduklarını biliyoruz.)
Kendisini “sevgi, aşk ve tevazu” timsali göstermek için zaman zaman “ağlama” tiyatrolarının sergilendiği konuşmaları, toplum üzerinde elbette ki çok etkili oluyordu. Gülen’i 1980 li yıllardan beri takip ediyordum. Konuşmalarında aşırıya kaçan tevazu görüntüsü benim dikkatimi çekiyor; “bu adamda ters giden birşeyler var,” diyordum. Bana hep, zorlama ve yapmacık geliyordu. O’nu daha iyi tanıyabilmek için, yazmış olduğu kitaplarından birkaçını okudum ama asıl cevabı, İMAMI GAZALİ’nin “İhyayı Ulumiddiin” kitabında okuduğum bir cümleyi okuyunca alabildim. Gazali diyordu ki: “Yapmacık konuşmalar yapan vaizleri dinlemekten kaçının! Aşırı tevazu gayreti içerisinde olan vaizler, riyakarlardır.”
Gülen’de de tam olarak bunu görüyordum. O’ndan asıl uzaklaşmam; bir vâzı esnasında cezbeye kapılmış gibi yaparak, önündeki Kuran’ı fırlatıp atmasıyla oldu. Bunu bir başkası yapmış olsaydı eminim ki “linç” ederlerdi. Bunu “Hocaefendi” yapınca: “vardır bir hikmeti...” deyip geçiliyor. Zaten, talebelikten beri yanında yetişen ve Gülen’in bir zamanlar sağkolu olan LATİF ERDOĞAN’ da kendisinin aşırı derecede “kibir” sahibi birisi olduğunu ifade ediyor. Açıkçası karşımızda kerameti keninden menkul, “narsist” bir kişilik var. Bu, “Kuran fırlatma” hadisesinden sonra Gülen’e daima mesafeli durdum. Daha doğrusu aklı “teslim” alarak “köle insan” yetiştirmek isteyen bu ve buna benzer bütün yapılardan uzak durdum. Bu yapıların “CEMAAT” değil; müslümanları bölen “HİZİP”ler olduğuna inandım.
Evet!.. SEVGİ ve HOŞGÖRÜ diye yola çıkan bir örgütün “köle ruhlu” insanlar yetiştireceğini BİLEMEDİK... “Mankurt terminatörler” yetiştirebileceğinİ ÖNGÖREMEDİK. İbadet aşkıyla verdiğimiz ZEKATLARIN ve SADAKALARIN birgün bize silah olarak geri dönebileceğini TAHMİN EDEMEDİK. Halkımızın kursağından çıkan paraların “Amerikan seçim kampanyalarına ve Yahudi lobilerine” peşkeş çekileceğini SEZEMEDİK. Ve; KIBRIS kumarhanelerinde harcanarak, bohem bir hayat sürüleceğine ise hiç İHTİMAL VERMEDİK...
SUÇLUYUZ!..
Aslında, FETÖ’ye karşı bu zamana kadar SAFLIK göstermemizi mazur gösterecek hiç bir haklı neden yok. SIZINTI dergisiyle sinsice sızmayı, AKSİYON dergisiyle onursuzca aksiyonda bulunmayı, ZAMAN gazetesiyle de zamanı geldiğinde kendisine zekatını, sadakasını vermiş bu millete haince operasyon yapmayı öğreten yayınlardan başkasını okumayan ve okutmayan insanlardan ne beklenebilirdi?.. Bu örgütün sempazitanlarının elinde, yukarıda zikrettiğim yayınların dışında, başka gazete veya dergi gördünüz mü? Göremezsiniz... Bu gidişat onları “robotik köle ruhlu” insanlara dönüştürdü. Dönüşmeleri de kaçınılmazdı.
Ailelerinden koparılan ve uzaklaştırılan bu çocukları kırk yıldan beri LİME LİME ÖRDÜLER. Onların herşeylerine karıştılar: Hangi okula gideceklerine, hangi kuruma sızacaklarına, hangi yayınları okuyacaklarına, (hangi partiye oy vereceklerini bırak) hangi adayı destekleyeceklerine ve hatta, kiminle evleneceklerine varıncaya kadar, hep onlar karar verdiler. Çünkü; “KENDİ BAŞLARINA DÜŞÜNEMESİN ve KARAR VEREMESİNLER” istiyorlardı. Özgür değil; jakobendiler. Böyle bir yapıdan yetişen bir kişi subay olsa ne yazar, paşa olsa ne yazar, prof. Olsa ne yazar?.. Onların her biri tek başlarına bir HİÇTİLER... Hiç olduklarını da ülkemiz düşmanlarının “taşörönlüğünü” yaparak gösterdiler. Yanıldıkları nokta, halkı da bir “HİÇ” olarak görmeleriydi ama yanıldılar.
ŞEYTAN’la bile işbirliği yapıyorlardı. Bu işin doruk noktası, Türkiyeyi bölmeye çalışan “Din Düşmanı” bir partiyi desteklemeleriyle oldu. “YOK ARTIK!..” dedirttiler. Cematin bağlıları tüm bu yapılan saçmalıkları sorgulamıyorlardı. Sorgulayamazlardı çünkü, sorgulama yetilerini kaybetmişlerdi.
Cumhurbaşkanı “ALDATILDIK!..” dedi ya; aslında toplum olarak hepimiz aldatıldık.
Rahmetli Ecevit aldatılmadı mı?.. Rahmetli Özal aldatılmadı mı?.. Tansu Çiller aldatılmadı mı?.. Deniz Baykal, yüz vermedi ama bedelini koltuğuyla ödedi. Rahmetli Erbakan da yüz vermedi. O’da Başbakanlığından oldu. F. Gülen ona : “ Beceremedin; git!..” dedi. Allahaşkına; daha yakına kadar Kılıçdaroğlunun eline tutuşturdukları MANİPÜLATİF bilgiler içeren “BELGELER”le kandımadılar mı? Devlet Bahçeli’nin yanındakilere yapılan “TASFİYE OPERASYONU”na rağmen, AKŞENER olayına kadar onların bazı maksatlı iddialarına itibar etmedi mi? (Çok şükür; “Akşener olayı”nda uyandı.) Cumhubaşkanı ve Akpartiyi de kullanmadılar mı?.. Cumhurbaşkanı zaten “ne istediniz de vermedik!?” sözleriye itiraf etmedi mi?.. Mustafa Destici ve Mustafa Kamalak’ı hiç saymıyorum. SAMANYOLU ve BUGÜN TV ye kayyum atandığında onları korumaya çalıştıkları için, Rahmetli Erbakan ve Rahmetli Yazıcıoğlu sanırım, yevmi kıyamette bu iki şahsın yakasına yapışacaktır.
VİCDANLARINIZA SESLENİYORUM?..
Ülkenin tamamına sesimi duyuramam ama; FATSA’nın ekmeğini yiyen, suyunu içen, havasını soluyan, herşeye rağmen saflığını koruyabilmiş CEMAAT MENSUBU kardeşlerimin vicdanlarına seslenmek istiyorum. Son bir kez “KARDEŞİM!” diyorum. Bundan sonraki süreçte aynı desteği sürdürenleri de “kardeşlik hukuku” nun dışına atıyorum. Bilesin ki, “KARDEŞ, KARDEŞE SİLAH ÇEKMEZ!..” Kardeşine silah çekenin de “CENAZE NAMAZI KILINMAZ!..”
Bütün bu olanlardan sonra artık sen;ey kardeşim! Ateş ederek, tankını halkının üzerine süren katillerin safında olabilir misin?
Sen; “Lailahe illallah yeter; muhammedünrasülüllah demeye gerek yoktur” diyen bir adama tabi olabilir misin?
Sen; Papanın elini eteğini öperek “misyonunuzun bir parçası olmak istiyorum!” diyen birisine uyabilir misin?
Sen; Müslüman Filistinlilere her türlü mezalimi reva gören “İsrail” için, “güneydeki sevdiğim bir ülke...” tabirini kullanan bir insanı sevebilir misin?
Sen; GÜLEN’i en iyi tanıyan Hayati KÜÇÜK, Hüseyin GÜLERCE, Nurettin VEREN, Latif ERDOĞAN gibi abilerin, O’nun yanından ayrılmışlarken, hala kalmaya devam edebilirmisin.
Sen; topladığın paraların, lobilere peşkeş çekilmesine razı gelebilir misin?
Güney Afrikadan bir kardeşiniz; yazarınız Vehbi VAKKASOĞLU’na bir mektup yazıyor. Mektupta: “Buradaki abiler; namaz kılmak zor gelirse HRİSTİYAN OLABİLİRSİNİZ. Türkiye’de olmadığınız için şanslısınız” diyorlar. “Siz ne düşünüyorsunuz?” diye görüşünü soruyor Vakkasoğlu’na. Ey kardeşim! Sen, bunu onaylıyor musun?
Zamanında Sn. CUMHURBAŞKANI, F. Gülen’i Türkiye’ye davet ettiği halde, neden; hala CİA’nın KOMŞUSU SAYILABİLECEK bir yerde ikamet etmeye devam ediyor?
Neden; F.Gülen’in internet sitesinin adı Yunan Tanrısı “ZEUS”un adını taşıyor?
Neden; ablaların, abilerin bazı büyük şehirlerdeki BANKASYA ‘nın önünde “CEVŞEN” okurlarken; bu darbe girşiminde şehid olmuş kardeşlerimiz için ve devletimizin selameti için FATSA CUMHURİYET MEYDAN’ında okuyanlarınızı göremiyoruz?
Ey kardeşim! Bütün bunlar, sana normal geliyor mu?
Eğer; “geliyor”, diyorsan; benim de, sizleri ALLAH’A HAVALE ETMEKTEN BAŞKA BİRŞEY YAPMAK, ELİMDEN GELMİYOR. Üzgünüm!!!..