BİZİM KUŞAK (70-80 Kuşağı)
Bizim kuşağımız bu günkü kuşağa göre bariz farklılıklar içermekteydi…
Bir defa bizim kuşak, yani yetmişli yılların kuşağı daha “köylü” ve daha “yerel” bir kuşaktı… Köyle, toprakla, doğayla daha fazla iç içeydiler...
Geçim kaynakları genelde tarıma dayanıyordu. Bölgemizde ise özellikle fındık tarımına…
Maddi anlamda geçim sıkıntısı çekseler de yardımlaşarak bu sıkıntıları aşıyorlardı.
İnsani ilişkileri bugünkünden daha sıcaktı… Mesela; bayramlarda bütün köy veya mahalle baştan aşağı gezilerek bayramlaşılırdı. Küçükler ise, el öperek şeker toplarlardı…
Bu gün, çocuklarımıza yedirdiğimiz ve giydirdiğimiz şeylerin çoğunu o günlerde bulamazdık.
Karalâhana başyemeğimizdi… Birde o zamanlar, daha bol olan hamsi…
Okulda, bedeneğitimi derslerine birçoğumuz, spor ayakkabısı ve eşofmanı olmadan çıkmak zorunda kaırdık…
Hiç unutmam, bizi bir yıllık dergiye abone yapmak için öğretmenimizin bizden istediği beş lirayı çıkarıp verememiştim.
Bedeneğitimi dersi için bir eşöfman alamamıştım.
Birçoğumuzun durumu, üç aşağı beş yukarı bu minvaldeydi..
Bazılarımızın derslerini çalışacağı kitabı olmazdı… Derslerimizi arkadaşımızın kitabından çalışmak durumunda kalırdık…
Deri ayakkabı giyemezdik... Genelde naylondan imal edilmiş, yandan tokalı ayakkabılardı giydiklerimiz…Yırtıldığında ise yama yaptırır gene giymeye devam ederdik..
Babalarımız, bulurlarsa çarıkla, bulamazlarsa yalınayak gezmişler ya, bundan dolayı biz, “YANDAN TOKALI NAYLON AYAKKABI”ya sahip olduğumuz için şükrederdik…
Eğlence seçenekleri bu günkü kadar fazla değildi… Yalnızca, bazen SİNEMAYA gitme imkânı bulurduk… Sinemalar, toplumu önemli ölçüde etkiliyor ve dönüştürüyordu...
Kaliteli sinema filmleri olumlu şekilde etkide bulunurken, bazı basit ve seviyesiz filimler de toplumu dejenere ediyordu..
Yani televizyon, cep telefonu, MP3 çalar, bilgisayar, internet ve daha şu anda aklıma gelmeyen birçok teknolojik aletlere de sahip değildik…
Bunlar olmayınca da akşam erkenden yatar mışıl-mışıl uyurduk. Tabi ki; sabahleyin erkenden de kalkmış olurduk.
O gün bize, yakın gelecekte, bu günkü teknolojik araçlara sahip olacağımızı söyleselerdi herhalde bunun bir “bilim kurgu” olduğunu düşünürdük.
Bizim, bir radyomuz vardı, haa onu unutmayalım! Haberleri ondan takip ederdik.
Hele hele, çarşamba akşamları “RADYO TİYATROSU”” yayınlanırdı ki, radyoda… O günü hep iple çekerdik…
Arada sırada ilçemize tiyatro gelirdi fakat büyüklerimiz “TİYATRO” nedir bilmezlerdi… Kötü bir şey zannederler, kendileri gitmedikleri gibi bizim de gitmemize müsaade etmezlerdi…
. Evimizde buzdolabı ve çamaşır makinesi de yoktu… Çekyat, koltuk gibi şeyler de…
Birkaç sandalye olursa ne âlâ… Minder, divan, kilim, yemek kapları… Hepsi o kadar…
Değerli okuyucularım; taş devrinden değil; 40 yıl öncesinden bahsediyorum.
Bunları anlatırken sanki bir anda “zaman tüneli” inden geçmiş gibi hissettim kendimi…
Evet!... Bizim kuşak, insanı meşgul eden ve eğlendiren araçların az olmasından mıdır nedir; daha fazla kitap ve gazete okur ve memleket meselelerini bu günkü gençlerden daha fazla düşünür ve daha fazla kafa yorarlardı…
Bizim kuşak, günümüz gençlerine göre daha İDEALİSTTİ…
Sınıfımızda en az bir-kaç gazete okumaya imkân bulurduk. Bu gazeteler öyle spor ya da magazin gazeteleri değil, fikir ağırlıklı gazeteler olurdu…
Kitap almaya imkân bulamazdık ama okulun kütüphanesinden ya da ilçemizin kütüphanesinden alıp okurduk.
Bunun sonucu olsa gerek, daha on’lu yaşlardan başlamak üzere AĞIR FİKİRLERLE beyinlerimizi doldurduk. Bir yandan da politik fikirler edinmeye başladık.
Bizden, AMERİKA’ya, RUSYA’ya, ÇİN’e kafa tutmamız isteniyordu; tutuyorduk...
Bizden, KAPİTALİZME, KOMÜNİZME, FAŞİZME, EMPERYALİZME karşı savaşmamız isteniyordu; savaşıyorduk...
Çünkü biz, “DÜNYANIN UMURUNU” taşıyorduk. DÜNYAYI KURTARMA misyonuyla dopdoluyduk...
Gittikçe, bazı öğretmenlerimizin de etkisiyle daha fazla politize olduk...
Devamı Haftaya...