ORUÇ; BİR İHTİYAÇ MIDIR?
Değerli okuyucularım, şu günlerde Ramazan ayının yarısına ulaşmış bulunuyoruz. Ramazan ayını idrak ederken acaba gerekli “feyzi, sefayı ve huzur”u tadabiliyor muyuz? Bir başka deyişle Ramazan’ın anlamını bilebiliyor muyuz?
Nedir Ramazan ayı? Önce ona bakalım.
Ramazan ayı “nefsani paslardan” arınmanın gerçekleştiği ve “iç temizliğin” yapıldığı bir “manevi çalışma ayı”dır.
İç temizliğini yapanları ise Kuran; “kurtuluşa erenler” olarak ifade ediyor.
İkinci olarak; bizlere Allaha ulaşmanın yolunu gösteren en önemli kaynağımız olan Kuran; bu ayda inmeye başlaması nedeniyle “Kuran ayıdır”.
Üçüncü olarak ; zekat, sadaka ve fitrelerin fakirlere, özellikle Ramazan ayında ulaştırılması nedeniyle de bir “yardımlaşma ayı”dır.
Bu saydıklarımın dışında, Ramazan ayı, birçok kazanımların daha elde edildiği önemli bir aydır.
Mesela; “kontrollü açlık” olarak nitelendirebileceğimiz oruç vasıtasıyla vücudumuzun dinlendiği, kalp ve damarların kendisini onardığı, en önemlisi de karaciğerin yılda bir kez olsun, dinlenmesine fırsat tanındığı için, bir “restorasyon ayı”dır.
Akraba ve komşuların, oruç açma nedeniyle de olsa bir araya gelme imkanı bulmalarını sağladığı için, “toplumsal sevgiyi çoğaltma ayı”dır.
Yıl boyunca “tıka basa” doymanın rehaveti içerisinde fakiri fukarayı hatırlamayanların, “vay be!.. Açlık dedikleri de demek buymuş”, dedikleri için aç ve yoksullara karşı “empati”yi “öğrenme ayı”dır.
Merhamet duygularını geliştirdiği ve insanların birbirlerine yardımcı olma kabiliyetlerini ortaya çıkardığı için; bir “toplumsal barış ayı”dır.
Büyüklerin oruç tutmalarını, iftar etmelerini, gece sahura kalkmalarını taklit etmeye çalışan çocukların, bu manevi atmosferi tadabildikleri, manevi duygularını geliştirebildikleri bir “manevi emekleme ayı”dır.
İBADETLERDE MANEVİ ŞARTLAR MADDİ ŞARTLARDAN DAHA ÖNEMLİDİR
İdeal olarak, sadece midemize değil; yasak olana bakılamadığı için gözlere, harama el uzatılamadığı için ellere, men edilen şeylere gidilemediği için ayaklara, yalan ve dedikodu yapılamadığı için diline, güzel şeyler dinlendiği için de kulaklara oruç tutturulduğundan dolayı da bir “manevi eğitim ayı”dır.
Kısaca oruç, sadece bir “aç kalma” işi değildir. Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi, bir takım manevi unsurlar da içermektedir.
Aslında, bütün ibadetler de böyle değil midir?
Mesela; Namaz, sadece eğilip kalkmaktan mı ibarettir?
İlmihal kitaplarında genelde, bütün ibadetlerin, şeklen nasıl yapılması gerektiği, sayfalarca anlatıldığı halde ibadetlerin “manevi şartları”na pek dokunulmaz..
Hâlbuki; “şeklen” bazı eksiklikler yapılsa da, manevi açıdan “tam bir teslimiyet” içerisinde yapılan ibadetler daha makbuldür.
İlmihal kitaplarına bakan bir kişinin, bunun tam tersi bir intiba edinmesi gayet doğaldır.
Geçenlerde, takdir ettiğim bir ilahiyatçı olan Prf. Hayri Kırbaşoğlu’da bir tv. kanalında bu konuya değiniyordu
İbadetlerde aşırı şekilciliğin, insanlarda bazı “paranoya”ların gelişmesine neden olduğundan bahsediyordu.
Abdestini eksik alma korkusuyla saatlerce abdest alanlar…
Gusülünü (boy abdesti) tam anlamıyla yapamayacağı korkusuyla sabahtan öğleye kadar yıkanmayı uzatanlar…
Hatta Cuma namazına zor yetişenler… İbadetlerden huzur duyulan değil, huzursuz olunan bir yapı meydana gelir.
Devamı haftaya....