OKUYOR MUYUZ? NEYE GÖRE OKUYORUZ?
İnsan denen canlı, hayvanlar gibi sadece içgüdüyle yaşamını sürdüremez.
Zira insanın diğer canlılardan farklı olarak düşünmek, gülmek ve ağlamak gibi özellikleri vardır.
Bunca avantajın ve nimetin en verimli haliyle de değerlendirilmesi gerekir.
İnsan, sosyal bir varlık…
Karakteriyle birlikte ailenin, mahallenin, şehrin, ülkenin ve milletin mensubudur aynı zamanda…
İçinde bulunduğu sistem kendisine hizmet ettiği gibi, o da karşılığını vermek zorundadır.
Her birey, çevresine hizmet verdiği ölçüde insandır.
Elinden geldiği halde imkânlarını, becerilerini çevresinden esirgeyen her birey ‘insan’ siluetindeki beşerdir aslında…
Öyleyse beşere düşen, insan olma yolunda kendini yetiştirmek ve arzu edilen seviyeye ulaştığında da topluma hizmet vermektir.
‘Eğitim’ denen bilmece, ilk insanın varlığından itibaren hep gündemde olmuştur.
Sahi nedir eğitim?
Eğitim sadece öğrenmek midir?
Eğer sadece öğrenmekse neden ‘eğitim-öğretim’ kavramlarını bir arada kullanıyoruz?
Bu gün dünyayı kana bulayanlar ve bundan zerre çekinmeyenler eğitimsiz midir?
Vicdandan, manevi ve ahlaki değerlerden yoksun bir eğitim-öğretim düşünülebilir mi?
Öte yandan ‘bilgi hamalı’ dediğimiz niceleri de var ki; neden bunca bilgiye sahip olduklarının her hangi bir cevabı bulunamıyor.
Edindiği bilgiden çevresinin yararlanamadığı bir insan, kütüphaneler dolusu neşriyat okusa ne olur?
Okudukları, kişiyi dönüştürmüyor ve değiştirmiyorsa, beyhude bir çabadan öteye gidilebilir mi?
Aslında bu konu o kadar çetrefilli ki; neresinden tutsanız elinizde kalabiliyor.
İşte onlardan biri…
Bir insanın ömrü bütün kitapları okumaya yetmeyeceğine göre acaba ne yapmalı?
Acaba hangi konulara yoğunlaşmalı…
Burada ölçü nedir?
Hobiye göre mi?
Zevke göre mi?
Yeteneğe göre mi?
İnançlara göre mi?
İdeolojiye göre mi?
Neye göre kitap okuyacağız?
Hadi ona karar verdik diyelim…
Okuduklarımızı nereye kadar okuyacağız ve sonrasında hangi konulara geçeceğiz?
Benim, bu tür sorulara net bir cevabım yok.
Gerçek bir cevabı olan varsa da dinlemeye hazırım.
Okuma alışkanlığımız ayrı bir dert…
Dolayısıyla önce okumaya karar vereceğiz, sonra da ne okuyacağımıza…
Hep arzu etmişimdir.
Ne olurdu esnafımız, ev hanımlarımız, güvenlikçimiz, taksi şoförümüz, tezgâhtarımız, kasiyerimiz vs. okusaydı.
Güzel olmaz mıydı?
Okuyanlar vardır elbette…
Ama istisnalar kaideyi bozamıyor ne yazık ki…
En iyisi yazıyı Yunus Emre’yle bitirmek:
İlim, ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsen
Ya nice okumaktır?
HOŞÇAKALIN