R03;KURAN OKUYOR MUYUZ? (2)
Kuran’ın bu “dinamik” ve “aksiyon” içeren sıfatlarına baktığımız zaman, insanları “eğitmeyi” amaç edindiğini anlarız.
Sadece “anlamadan okuma”nın gerçek anlamda “Kuran’ı okumak,” anlamına gelmediği apaçık ortadadır.
Yabancı bir lisanda yazılmış olarak bize gönderilen bir mektubu, “anlamadan” okumamızın ne anlamı olabilir ki?.. Mesela; çok sevdiğin bir arkadaşın var; sana yabancı bir lisanda mektup göndermiş ve senden acil yardım talep etmiş olsun. Mektuptaki, bilmediğin kelimelerin anlamını öğrenmedikçe asla; bu arkadaşına yardım edemeyeceksin.
“Rabbinin, sana vermek istediği mesajı tam olarak algılayamadıkça da O’nun arzusuna uygun hareket edemeyeceksin.”
Acaba; mektubun içeriği, metninden daha mı az önemlidir ki; Kuran metnini genellikle “ölülere” okurken, anlam ve içeriğine hiç bakmıyoruz?
İsterseniz; onun cevabını biz vermeyelim. Cevabı, asıl sahibine bırakalım:
“ O mubarek bir kitaptır Onu sana indirdik ki, Ayet’lerini düşünsünler ve akıl sahipleri de öğüt alsınlar ” Sad/29
Sana indirdik diyor Yüce Allah…
Ölülere değil; sana, bana ve hepimize!..
“Diri olanları uyarıp sakındırmak için…” Yasin/70
Milli Şairimiz Mehmet Akif ERSOY’ un da dediği gibi:
“İnmemiştir hele Kuran”
“ Bunu hakkıyla bilin”
“Ne mezarlıkta okumak”
“ Ne de fal bakmak için.”
Ünlü müfessir, İbni Kesir:
“ İnsan için kendi çalışıp çabalamasından başka bir şey yoktur “ Necm/39 ayetini naklettikten sonra İmamı Şafi’nin şu görüşüne yer vermektedir:
“Ölüler için okunup, hediye edilen Kuran’ın sevabı onlara kavuşmaz, çünkü; okunan Kuran, onların ameli ve kazancı değildir.”
Maliki’lere göre de “mali ibadetlerin sevabı ölüye bağışlanabilir ama bedenî ibadetlerin sevabı bağışlanmaz.”
Hanefi ve Hanbeli mezhebine göre ise; “Kuran’ın sevabı ölüye bağışlanabilir.” Bu mezhepler, ölülere “Yasin” ve “İhlas” surelerinin okunmasını tavsiye eden iki hadisi delil olarak gösterirler. Ancak bu hadisler bazı İslam âlimleri tarafından eleştirilmiş ve zayıf bulunmuşlardır.
Peygamberimizin uygulamalarında, ölü için Kuran okunmamış; ancak dua edilmiştir. Eşi Hz Aişe’ye verdiği bir cevapta da yalnızca duaya işaret vardır.
Kuran; dinamik bir yapıya sahip “canlı bir kitaptır.” Muhatabı da hep canlılardır. Hitabı daima:
“Ey insanlar; ey Müslümanlar; ey Muhacirler; ey Hıristiyanlar; ey Yahudiler!..” şeklinde olan bir kitabın muhatabı kimdir, dersiniz?..
“Hitap kime ise, muhatapta odur.”
Kuran’ın orijinal metnine, daima saygı göstereceğiz ama onu hayatımıza sokmak ve yaşamak için de anlamını çok iyi öğreneceğiz.
Onu öğrendikçe manen gelişeceğiz; ona baktıkça güçleneceğiz; Onu okudukça O’nun yarattıklarını seveceğiz; onun sayfalarında gezindikçe hak, hukuk ve adalet diyeceğiz; ona el sürdükçe çevremize “bir başka gözle” bakacağız; onu terennüm ettikçe Yüce Yaratıcının huzurunda “saygıyla titreyen bir kalp” ile boyun eğeceğiz…
Bu tartışmaların ışığında diyebiliriz ki; Kuran okunması için kalabalık ortamlar belki; fırsat olarak kabul edilebilir.
Öyleyse; her yerde ve her zaman Kuran okunabilir ama bir noktaya dikkat etmek şartıyla:
Kuran; “diriler için inmiştir ve dirilere hitap eder.”
Hz Peygamber; Kuran’ın manevi olarak insanı diri tuttuğuna işaret eder ve:
“ Evlerinizde Kuran okuyunuz ve namaz kılınız; evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz!” diye de nasihatte bulunur.
Buradan da Kuran’ın, ölülere değil; “dirilere” hitap ettiğini anlamış oluyoruz.