GÜNAY YALIN'DAN GELEN TELEFON
Köşe yazarlığı serüvenimde bu güne kadar birçok olaylar yaşadım.
İyi ve kötünün en uç noktalarını gördüm.
Gün oldu göklere çıkarıldım.
Gün oldu ‘yerin dibine’ batırıldım.
Yazılarımı okumayanlar tarafından bile değerlendirilmeye alındım.
Çünkü onlar, yazılarımı okuyanların yaptığı doğru-yanlış tespitlerle hiç düşünmeden hakkımda yargıya vardılar.
Zaten bu tür yaklaşımların büyük bir bölümü, ideolojik ve siyasi bakış açılarının yansımasından başka bir şey değildi.
Şunu da itiraf edeyim ki; bazen de yapılan eleştirilerde haklılık payı olmuştur.
Dile kolay…
Köşe yazarlığında tam otuz yıl geride kaldı.
Elbette bir insanın, bu süre içinde hata yapmaması imkânsızdır.
Ancak her dönemde bu memleketin iyiliğini, insanımızın mutluluğunu ön planda tutmaya çalıştığımı yazılarımı okuyanlar çok iyi bilir.
Memleketin iyiliğini ve güzelliğini isterken de, düşüncelerimin bazı çevrelere ters gelmesi çok normaldir.
Kuvvetle muhtemel, konulara ve olaylara onların gördüğü açıdan bakmadım.
Yeri geldi yapılan güzel çalışmaları ve gelişmeleri teşvik etmeye çalıştım.
Velhasıl tam otuz yıldır bu devran böyle sürüp gidiyor.
Daha ne kadar süreceğini Allah bilir.
Köşe yazarlığının en güzel tarafı; tanımadığım, görmediğim ve bilmediğim insanlar tarafından da yazılarımın okunmasıdır.
Zaten bu olayın büyük heyecan veren yönlerinden biri de budur.
Yazdığım birçok yazıdan sonra hiç tanımadığım insanlardan gelen telefonlar ve o yazıların üzerine yapılan değerlendirme ve yorumlar her zaman büyük keyif vermiştir.
Ayrıca güzel dostluklar edinmeme yol açmıştır.
Tam bu noktada bana, Yaradan’ıma şükretmek düşer elbette…
Geçenlerde gelen bir telefon, beni ziyadesiyle şaşırttı ve mutlu etti.
Hayatım boyunca sadece adını duyduğum ama hiç karşılaşmadığım Günay Yalın beni arıyordu.
Bizden önceki kuşağın, Fatsa ve siyasi konular ele alındığında adından sıkça söz ettiği Günay Yalın telefondaydı.
İki ya da üç hafta önce kaleme aldığım ‘Müzik Piyasasında Fatsa Damgası’ başlıklı yazımdan dolayı bana ulaşmıştı.
O yazıda özet olarak Fatsa’nın sanatsal değerlerinden ve Türkiye genelinde nasıl ses getirdiğinden söz etmiştim.
Bu anlamda Fatsa olarak; ‘Balıklar derya içredir, deryayı bilmezler’ konumunda olduğumuzu söylemiştim.
Ayrıca güfte ve bestede Türkiye’ye kendini kabul ettirmiş değerlerimizi zikretmiştim.
İşte bu yazıyı dikkatle okuduğu belli olan Günay Yalın’ın konuya ilişkin söyleyecekleri vardı.
Günay abi o yazıda bir ismi unuttuğumu söyledi.
Ondan da söz etmem gerektiğini ifade etti.
O isim Erdoğan Baytok’tu.
Şimdilerde rahatsızlığı nedeniyle Ege sahilinde yaşamını sürdüren ama yetmişli yıllarda Ordu milletvekili olduğunu bildiğim Av. Günay Yalın’ın, Fatsa Belediye Başkanlığında Dizdaroğlu döneminin başkan yardımcılığını yürüttüğünü de kendisinden öğrenmiştim.
O dönemde kültür ve sanat adına Fatsa’da yaptıklarından söz etti.
Bunlardan biri de…
Yedek subay olarak Ordu’da askerliğini yapan ünlü şarkıcı ve besteci Zekai Tunca’nın sık sık Fatsa’ya gelerek Erdoğan Baytok’un da aralarında bulunduğu ‘meşk’ faaliyetlerine katılmasıydı.
Ayrıca Günay abi, Baytok’la ilgili haklı bir öneride bulundu.
Söylediği şuydu:
“Erdoğan Baytok, kendisini ön plana atmayı pek sevmez. Ama Türkiye’deki en iyi beş udiden biridir. Basın olarak kendisini ihmal etmemelisiniz.”
Elbette bu sözü kulağıma küpe oldu.
Kendisine çok teşekkür ediyorum.
Ve söz konusu telefon görüşmesinden sonra Fatsa ve insanıyla bir kez daha gurur duydum.
İstesek neler başarabileceğimizi gördüm.
Ama yağ, un, şeker varken özellikle son yıllarda hep mazeretlerin kazandığını da gördüm.
Sizin anlayacağınız hem üzüldüm, hem de mutlu oldum.
HOŞÇAKALIN