KARTAL YAVRUSU
Mahallenin çocukları, bir kartal yumurtası bulmuşlar. O, buldukları yumurtayı kuluçkaya yatan bir tavuğun altındaki diğer tavuk yumurtalarının yanına koymuşlar. Yirmi bir gün sonra civcivlerle birlikte “kartal yavrusu” da dünyaya gelmiş.
Civcivler; birazcık büyümeye başlayınca, kartal yavrusu, kendisiyle diğer kardeşleri arasında bazı farklar olduğunu hissetmeye başlamış. Ama ne olduğunu da bir türlü anlayamamış.
Günlerden bir gün, bahçeye birkaç tane kartal gelmiş. Kartalların uçtuğunu gören yavru kartal, kendisinin de onlar gibi uçabileceğini düşünmüş.
“Uçma arzusunu” kardeşlerine anlatmış. Fakat onlar:
“Sen bir tavuksun, nasıl uçabilirsin ki?” demişler. Alaylı bir şekilde de aralarında gülüşmüşler.
Ama, bizim yavru kartal kafaya koymuş bir kere… Başarabileceğine inancı o kadar güçlüymüş ki; karşısındaki engellerin hiç birini görmüyormuş bile...
Günlerden bir gün, yüksekçe bir yere çıkmış, bırakmış birden aşağıya kendini… ilk başta birazcık havada asılı kalmış ama daha sonrasında güç yetirememiş ve sertçe çakılmış yere … Üstü başı kan revan içinde...
Toplaşmışlar civciv kardeşleri: “biz sana demedik mi? Sen tavuksun! Uçamazsın!” Diye. Alaya almışlar, kartal yavrusunu.
Bu alaylar; kartal yavrusunda, büyük üzüntüye neden olmuş ama o, uçmakta yine de kararlıymış.
Yavru kartal, birkaç gün sonra “bilge” bir kartalla karşılaşmış. Bilge kartal ona:
“İstersen sen de bizim gibi uçabilirsin. Uçmak için gerekli özelliklerin tamamı sende var.” demiş.
Kartal yavrusu daha sonra yılmadan, usanmadan birçok deneme gerçekleştirmiş. Bazen hataları da olmuş. Buna rağmen, sonunda uçmayı başarmış.
Değerli Okuyucularım; insanların yaşamları da benzemiyor mu; bu kartal yavrusuna?
Çoğumuz, kendini “tavuk yavrusu” zanneden bir “kartal yavrusu” konumunda değil mi?
Hayal ettiğimiz halde yapmaya cesaret edemediğimiz ne de çok şeyler var, değil mi?
Bu zamana kadar ne ilginç fikirler geldi aklımıza… Ama hep, “sabote” edici düşünceler istila etti beynimizi:
“Ya başaramazsak, ya gülünç duruma düşersek, ya da; alaya alınırsak” diye….
Hep; içimizden bir ses: “sen başaramazsın, sen adam olmazsın,” demedi mi?
Olumsuz içsel konuşmalarımızla engellemedik mi, kendimizi?
Biraz dikkat kesildiğimizde, içimizdeki ikinci “ben”in sürekli gevezelik yaptığını anlamamız, o kadar zor bir şey değil.
“Yunus Emre;” bu ikinci “ben”i şöyle tarif eder: “Bir ben var, benden içeru”
İkinci “ben”, genelde bize hep olumsuz mesajlar içeren fısıltılarda bulunur. Bunların, yüzde doksandan fazlası olumsuz mesajlardır.Yunus’un ,“benden içeru” dediği; bu içteki fısıltıları farketmek, her babayiğidin harcı değildir.
İnsanların yaşamlarını tehlike altına alan kirli bilgi bombardımanı bütün insan topluluklarını tehdit etmektedir. Bu bilgiye binaen, şaşkınlıkla: “acaba; ben, ne kadar; bu olumsuz düşüncelerin etkisindeyim?”diye düşünmeden edemedim.
Düşünsenize; bir çoğumuz, “yüzde doksan” oranında olumsuz düşüncelerin cenderesine sıkışmış durumda. Yani, bir “dünya cehennemi”ndeyiz.
Eğer, durum böyleyse; üzüntü ve hayret hislerine kapılmamak mümkün mü?
Aslında; içimizdeki gevezeliğin bu kadar yüksek oranda olumsuz mesaj içermesine hayret etmemek gerekir. Çünkü; beynimiz her gün binlerce olumsuz bilgi bombardımanına maruz kalmaktadır.
Gazete ve tv haberlerine bakın! Hep, olumsuz haberler göreceksiniz.
Her insan, beyninin içine girenden sorumludur. Edindiğimiz bilgi kaynağı dışarıdadır ama onu işledikten sonra beynimize gönderen, bizleriz.Onun için sorumluluk bizlere aittir.
Sonuç olarak; “beynimize nasıl bir program yüklemişsek; çalışma sistemi de ona göre olacaktır.”
“Programımız ne ise; bizler de“o”yuz.” Ne bir fazla, ne bir eksik… Farklı bir kişi olamayız çünkü; programlarımız, bizden daha güçlüdürler...
Birazcık, bilgisayarların çalışma sisteminden anlayanlar; bütün bilgisayarların, kendisine yüklenen proğramın gerektirdiği biçimde işlem yaptığını bilirler. Bir bilgisayar, verilen komutun dışına çıkmayı bilmez.
Bilgisayarda, bir işlemi elli kere denesen; gene de aynı sonuç çıkar. Farklı bir sonucun çıkması sözkonusu değildir.
Eğer; kartal yavrusu; tavuk programını değiştirmemiş olsaydı, hiçbir zaman kartal gibi uçmayı gerçekleştiremeyecekti. Çünkü; tavuk programı “uçmamayı” gerektiriyordu. Kartal proğramı ise uçmayı...
Kartal yavrusu ne yaptı? Tavuk programını kaldırdı, yerine bir kartal programı koydu, değil mi? Böylece, kanatlarındaki bağları çözmüş oldu.
Devamı haftaya...