Ne Desem Beyhude...
Bu günkü yazımda;
Osloda PKK’lı muhattabına şehirleri silah deposu haline getirdiğinizi biliyoruz diyen MİT görevlisinden….
PKK bağımsız bir kürdistan için silah kullanabilir veya PKK terör örgütü değildir diyen iktidar partisi milletvekillerinden…
Yüzünde kocaman bir gülücükle son terör olayları sonrasında oyumuz arttı diyen başbakandan….
Ankara'nın göbeğinde askeri servis otobüsü patlatılıp 28 vatandaşımız hayatını kaybettikten bir hafta sonra Türkiye ateş çemberi içinde bir barış adası gibi diyebilecek kadar hayattan kopuk bakanlardan…
Dağlar temizlendi, sıra şehirlerde manşetini atacak kadar ahmak, haysiyetsiz, satılık kalemlerden bahsedecektim.
Gök kubbenin altında bu konuda söylenmemiş laf kalmadığını hatırladım.
Yanmış yıkılmış Güneydoğu şehirlerinden birkaç parça eşşasıyla göç edenleri görüp iyi oldu Kürtlere diyecek kadar vicdanını yitirmiş hacı amcayı…
Ankara garındaki patlama sonrası kan revan içinde yerde yatan kadına oh olsun diyecek kadar insanlıktan nasibini almamış yaratıkları …
Her patlama sonrası yayın yasağı konup toplumun haber alma özgürlüğü elinden alınırken, el konan medya ve tutuklanan gazeteciler hakkında onlar da rahat dursaymış diyecek kadar cahil kalabalıkları...
Paralel yapı bahanesiyle istihbarat hafızası sıfırlanan, yurdun dört bir yanına dağıtılarak terörle mücadele tecrübesi sıfırlanan emniyet güçlerini ...
PKK karşısında operasyon yapması engellenerek eli kolu bağlanan askerleri düşündüm.
Bağıra bağıra geliyormuş felaketler dedim kendi kendime.
Sonra
Babasının getireceği oyuncağın hayalini kurarken yetim kalan bir yavrunun acısını…
Evladının üniversiteye başladığı günün hayalini kurarken morgdan cesedini teslim alan bir annenin ızdırabını…
Güzelim yüzü ve saçları ateşle kavrulan ve ölünceye kadar aynalara küsen gelinlik kızların hüsranını…
Gök mavısı gözlerine camlar dolan ve bir daha güneşi göremeyecek bir insanları karanlık dünyasını…
İşitme yeteneğini kaybeden ve kulağında patlama sonrası ömür boyu kalacak bir uğultuyla yaşamak zorunda kalanların dramını....
Nasıl anlatabilirim ki dedim kendi kendime.
Aylar önce Mısırda öldürülmüş bir genç kız için kamaralar karşısında göz yaşı dökenler, yaşanan felaketler ve kaybedilen canlar için samimiyetle göz yaşı döküp öz eleştiri yapmadıkca…
Hukuk sistemimiz tekmelenen devletin aracında oluşan hasarın, vatandaşın ayaklar altında ezilen onurunun yanında bir hiç olduğunun farkına varmadıkca….
Çalıyorlar ama çalışıyorlar diyecek kadar ahlak yoksunu insanlar tövbe edip kendilerini sorgulamadıkca....
Ve her felaket karşısında ustanın yaptığı hataların bir hikmeti olduğuna inanan hipnotize olmuş kalabalıklar derin uykusundan uyanmadıkca…
Ne yazsam beyhude, ne desem anlamsız…