FATSA'NIN KAYBI
Bir şehrin kimliği, kişiliği ve karakteristik özelliği olmalı…
Kültürel, tarihi, sosyal ya da şehir mimarisi bakımından farklılığı olmalı…
Ve hatta her hangi bir tarım ürününde adından söz ettirmeli…
Elmada Amasya’nın, kayısıda Malatya’nın olduğu gibi…
Büyük bir meydanı olmalı şehrin…
Şehrin kimliğine kimlik katmalı…
İlgili idarecileri ve mimarları o şehrin estetiği üzerine sabah akşam kafa yormalı…
Hepsinin toplamında da şehirlerin ruhu olmalı…
Orada yaşayanlar huzur bulmalı o şehirden…
Aidiyet duygusunu en üst düzeyde yaşamalı…
İnsanın ruhunda öyle izler bırakmalı ki şehir, yolu düşen bir daha gelmek için can atmalı…
Gayet doğaldır ki; bütün bu satırları kaleme alırken aklımın bir köşesinde hep ve daima Fatsa var.
Düşünmeden ve sormadan edemiyorum.
Bu ölçütlere göre acaba Fatsa hangi noktada?
Artılarımız eksilerimiz ne durumda?
Kıymeti bilinmemiş bir iki tarihi kalıntıdan başka elimizde ne var?
Kültürel açıdan Fatsa’yı hatırlatacak ya da özdeş olabilecek değerlerimiz nerede?
Ya da şöyle soralım:
Fatsa denince bizim ve başkalarının aklına ne geliyor?
Fındık mı? Kara pancar mı? Mısır mı? Balık mı? Coğrafi güzellik mi?
Elbette bütün bunlar Fatsa’mızda ziyadesiyle var.
Ama gelgelelim bu özellikler bütün Orta ve Doğu Karadeniz’de var.
Yani bu noktadan bakacaksak Fatsa’yı ayrıcalıklı kılabilecek hiç bir şey yok.
Eğer herkeste olan sende de varsa, her hangi bir ayrıcalıktan söz edemezsin.
Övünebileceğimiz ve bizi biz yapan bir ayrıcalık arıyorum.
Mesela bir mutfak kültüründen söz edebiliyor muyuz?
İlçemizde yapılan yemeklerin büyük çoğunluğu bölgede de varlığını sürdürüyorsa, ondan da dem vuramazsınız.
Şükür ki; Yalıköy köftemiz var.
Her ne kadar adı “Fatsa Köftesi” olarak anılmasa da işte bu bir ayrıcalıktır.
Bizim böyle şeylere ihtiyacımız var.
Düşünmeye devam…
Başka neyimiz var?
Buldum bile…
Eğer Hekimoğlu denince Fatsa, Fatsa denince Hekimoğlu akla geliyorsa üzerine gidilmeli…
Günahıyla sevabıyla yaşanmış bir hikâyenin kültürel ve turistik yansımalarından sonuna kadar yararlanmalıyız.
İnsanlar halen Hekimoğlu’nun yaşadıklarını ve mezarını merak ediyor.
Söz konusu merak, halen turizme kanalize edilebilir.
Bu güne kadar bu şehrin elle tutulur bir kültür-sanat politikası olmadı ne yazık ki…
Halk oyunlarında, beste güfte yapımında, şiirde, edebiyatta, resimde, tiyatroda, sinemada ve aklıma gelmeyen birçok alanda barındırdığımız sanatsal potansiyelden yararlanamadık maalesef…
Yöneticilerimizin büyük bir bölümünün “o taraklarda bezi olmadı” hiçbir zaman…
Ve hep Fatsa kaybetti.
Belki de bu yüzden “kendine özgü olma” fırsatını sürekli kaçırdı.
Kendi adıma söylüyorum.
Sıradan bir ilçe konumunda olmayı hazmedemiyorum.
Farklı ve sıra dışı olmalıyız.
Karadeniz kıyı şeridinde her hangi bir ilçe konumunda olmanın hiçbir anlamı olamaz.
Günübirlik düşünmek, karar almak ve uygulamak yerine…
Uzağı görmek ve geleceği planlamak zorundayız.
Bunun yolu da; “Kanunen hiçbir sakıncası yoktur” gerekçesiyle şehrin “böğrüne böğrüne” koca binaları bir bıçak gibi saplamak değildir.
Ayrıca “cıvıl cıvıl” bir şehir olmalı Fatsa…
İnsanlar, bölgeden ve Türkiye’nin her yerinden gelip gitmeli…
Ve Fatsa daha fazla kaybetmemeli…
Farklı ve sıra dışı olmalı…
HOŞÇAKALIN