SİLAHLAR NE ZAMAN SUSAR?
Bu ülkede silahların susmasına en azından şimdilik imkân yok.
Yakın gelecekte de susacak gibi görünmüyor.
Suriye olayı patlak vermeden önce silahlar yine patlamıyor muydu?
Pek tabi ki patlıyordu.
1960’tan bu yana bu topraklarda silahlar patlıyor.
68’de, 71’de, 78-80’de, 84’te…
Daha sayalım mı?
Ölüm tarihini yazmaktan yorulduğumuz nice aydın, gazeteci, büyük elçi, diplomat, politikacı ve hatta sanatçı suikasta uğramadı mı bu memlekette?
Bu bir “zavallılık mıdır?”
Evet; zavallılıktır.
Bu bir “zafiyet midir?”
Evet; zafiyettir.
Ama en önemlisi de bu bir “cehalettir.”
Sosyal yapımıza, siyasi duruşumuza, insana yaklaşımımıza, eğitim anlayışımıza ve kültür-sanata verdiğimiz değersizliğe bakın, anlarsınız.
En çok neden kaybettiğimizi size söyleyeyim.
“Düşmanın” arzu ettiği zafiyete ve acziyete düşmek için hem kendimize, hem de birbirimize ne gerekiyorsa yaptık.
Ne kadar üzülsek de, ne kadar zor gelse de üstüne basarak bu gerçeği en yüksek perdeden itiraf etmeliyiz.
İşe, bu itirafla başlamalıyız.
Devamında bazı hayati sorulara samimi cevaplar bulmalıyız.
Mesela; eğitimden ne anlıyoruz?
Okul binalarının artması ve diploma sayılarının çoğalması eğitimde başarılı olduğumuzu gösterir mi?
Skora mı gidiyoruz, niteliğe mi?
Salt kariyeri mi tercih ediyoruz, ülkeye yararlı olmayı mı?
Uyguladığımız eğitim; başkalarına yararlı olmanın, aslında kendi menfaatlerimiz için olmazsa olmaz gerçeğini verebiliyor mu?
Mesela; devlet vatandaşı düşünüyor ve koruyor mu?
Aynı şekilde vatandaş veya memur devlet menfaatini gözetiyor mu?
Eğer devlet vatandaşını düşünüyorsa…
Elektrik faturaları neden kabarık?
Harcadığımız elektriğin yaklaşık iki katını ödediğimiz halde ülkeyi yönetenler neden suskun?
Devlet ve hükümet yetkilileri sadece bu konuda bile insanların canının nasıl yandığını görmemiş olamaz.
Öyleyse bu vurdumduymazlık niye?
Fındık başta olmak üzere, tarım üreticileri neden düşünülmez?
Araç sigortalarındaki fahiş fiyat oranları hangi gerekçenin sonucudur?
Özellikle büyükşehir olduktan sonra yaşadığımız trafik cezası felaketine ne dersiniz?
Trafikte “yaptırım” müessesesi elbette olmalıdır. Buna kim itiraz edebilir ki?
Fakat uygulamada kantarın topunun fazla kaçtığını görmemek için gösterilen bu aşırı çaba neden?
Bu milletin ağzına sakız olan; “En büyük mafya devlet” ifadesi ne zaman tedavülden kalkacak?
Mesela bir vatandaş; devletin başlattığı iyi niyetli uygulamaları neden suistimal eder?
“Devletin malı deniz” zihniyetinden neden vazgeçmez?
Hakkını vererek çalışanları tenzih edersek, bazı memurlar neredeyse hiç mesai harcamadan neden maaş alırlar?
Çizdiğim tabloda kişi, kurum, siyaset adına suçlu aramayın.
Adımızın ya da safımızın farklı olması ne yazık ki bizi masum kılmıyor.
Ancak devlet vatandaşı, vatandaş da devleti “ezmeye” ve “yok saymaya” çalıştığı sürece iki yakamız bir araya gelmeyecek.
Önce biz, barışık yaşamayı öğrenmeliyiz.
Ki; silahlar sussun.
HOŞÇAKALIN