KARA GÜNLER
Kara günler birbiri ardından geliyor. Her gün başka bir acıya uyanıyor sabahlar. Kimi gün Cerattepe’de direnen oluyor halkım, biber gazıyla, tazyikli sularla itiliyor sağa sola. Kimi gün parça parça oluyor yüreği bir bombanın hain tuzağında.
Ankara’da, bir akşam vakti, çıkıp işinden evine giderken, kopuyor hayatlar en acısından en derininden. Tüm şehir sallanıyor, dumanlar, ateşler arasında kalıyor insanlar. Binbir feryat duyuluyor sokaklardan..
Diyarbakır’da bir gündüz vakti, başkalarının canını korumak için yola çıktıklarında patlıyor bombalar, koca bir sessizlik, duyulmayan çığlıklar. Her insanın öldüğü an, koca bir sessizlik olur aslında, ne kadar gürültü koparsa kopsun, duyulan koca bir sessizliktir yaşamda. Biten bir hayatın geride bıraktığı boşluğun sessizliğidir ardında kalan.
Bu ülkeyi yönetenler de tam bir sessizlik içinde, yanlış zamanda yanlış yerde olduklarını düşünen insanlar gibi, sadece kınıyor, sadece lanet okuyor ve hiçbir sorumluluk almadan yoluna devam ediyor.
Nasıl bir akışın içinde, nereye gittiğimizi hiç bilmeden, tam bir belirsizlik ve güvensizlik ortamında ateş çemberinin içinde sürdürüyoruz yaşamlarımızı. Normalleşen acılar, normalleşen anormallikler ve siyah ya da beyazlar. Grisi kalmadı yaşamlarımızın. Beyazı da öyle kirlendi ki, sadece karanın adı kaldı hayatımızda.
Kara bir delik gibi tekrarlanan sözler, tekrarlanan tuzaklar, tekrarlanan nutuklar, geride kalan hiçbir beyaz yok.
Üstelik öyle bir karmaşa içindeyiz ki, kimse kimseye güvenmediği gibi, kimse kimsenin acısına, yasına da ortak olamıyor. Öyle pervasızca suçluyor ki insanlar birbirini, acılardan nefret doğuyor.
Vardığımız nokta, umarım geldiğimiz yerden daha kötüye gitmez, umarım son bulur bu kara günler. Bir umut ışığı belirir gözlerimizde, bir el uzanır siler nefretimizi içimizden. Yaşamı yüceltir insanoğlu, umarım, ölümden çok yaşama sarılır…