GEMİ SU ALIRSA
Bu gün yazmaya hiç mi hiç hevesim yok.
Oysa size neler anlatacaktım.
Fatsa Kıvılcım Tiyatrosu’nun başarıyla sahnelenmiş “Hava Parası” oyunundan…
Aynı oyunun Akçaabat Belediyesi’nce düzenlediği Erol Günaydın Tiyatro Günleri’ne aldığı davetten…
Dolayısıyla sadece Fatsa’yı değil Ordu’yu temsilen 5 Mart’ta Akçaabat ve Trabzon seyircisinin karşısında olacağımızdan…
15 Ocak ve 13 Şubat’ta Kültür Sarayı’nda sergilenen Hava Parası’nın seyirciden tam not aldığından…
Havzasıyla birlikte Fatsa’nın tek tiyatrosu olan Kıvılcım Tiyatrosu’nun geldiği noktadan…
Ve tabi ki hedeflerinden…
Fakat Ankara’nın göbeğinde yaşadığımız saldırı sonrasında, birçok şey o kadar detay kaldı ki…
Zira artık şunu çok iyi biliyoruz; “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.”
Hayati kararların alındığı ve bütün ülkenin yönetildiği devlet kurumlarının tam orta yerinde insanlarımızı kaybettik.
Bizi hizaya getirmek isteyenlerin kalleşçe ve adice saldırısına maruz kaldık.
Ankara’da daha önce yapılan saldırıyla birlikte Reyhanlı, Sultanahmet, Güngören, Reşadiye ve aklımıza şimdilik gelmeyen saldırılar, Çarşamba akşam saatlerinde Genelkurmay’ın hemen burnunun dibinde yapılan saldırının yanında bir anda önemini kaybetti.
Birileri açıkça Türkiye’ye meydan okudu.
Mesaj çok açıktı…
“Özellikle Suriye’de yaptıklarına dikkat et… Hatta PYD, YPG ve PKK’nın üzerine gitmekten vazgeç…”
Öte yandan ilk akla gelen soru şuydu:
“Bu olayda istihbarat ve güvenlik zafiyeti var mıydı?”
“Yoktu…” diyebilmek için gereğinden fazla saf olmak gerekir.
Peki; terörün azmasında ve Türkiye’ye sızmasında hükümetin ihmali ya da kusuru var mıdır?
Elbette vardır.
Zaten bu kadar çetrefilli bir konuda hata yapmamak imkânsızdır.
Bu arada muhalefet ne durumda?
Özellikle son günlerde yapılan bazı açıklamalar hükümete destek verir mahiyette…
Olması arzu edilen budur.
Ancak öyle açıklamalar da var ki; teröre ve onu destekleyenlere cesaret verdiğini açık seçik ortaya koymaktadır.
Vatan müdafaası konusunda samimi ve iyi niyetli olduğu halde hata yapmak başka…
Türkiye’nin bölünmesi ve parçalanması için düşmanla iş birliği yapmak daha başkadır.
Hiçbir zaman bu milletin ne haini, ne de düşmanı asla eksik olmadı çok şükür…(!)
Fırsatını buldukları her dönemde tepemize binmeye çalıştılar.
Öyleyse böyle durumlarda ne yapmalı?
Nasıl bir duruş sergilemeliyiz ki; söz konusu beladan en az hasarla kurtulalım?
Aslında bunun cevabı çok basit…
Türkiye’nin birlik ve beraberlik ipine sarılmaktan başka çaresi yoktur.
Çünkü Türkiye’nin, Türkiye’den başka dostu yoktur.
Bu gerçekten yola çıkınca yapılacaklar bellidir.
Attığımız nutuklarla içini iyice boşalttığımız “birlik” ve “beraberlik” kavramlarına şu an itibariyle o kadar ihtiyacımız var ki…
Haçlı zihniyetinin en büyük hedefi olagelmiş bu milletin, safları sıklaştırmaktan başka çaresi kalmamıştır.
Zaman, gevşeme ve rehavete kapılma zamanı değildir.
Şu zamanda ulusalcısı, Kemalisti, muhafazakârı, sosyal demokratı, liberali, milliyetçisi yan yana olmak zorundadır.
Zira hepimizin içinde bulunduğu gemi su alırsa, hiç birinin varlığından söz edemeyeceğiz.
HOŞÇAKALIN