ADALET VE DEMOKRASİ HAFTASI
Gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun öldüğü 24 Ocak 1993 başlangıç günü kabul edilen, ‘24-31 OCAK ADALET VE DEMOKRASİ HAFTASI’ içindeyiz. Fakat ne Adalete ne de Demokrasiye inanzımız hiç bu kadar azalmamıştı. Sözde olan herşey özde geçerliliğini yitirdi. Düşünce özgürlüğüne vurulan kelepçe, yolsuzluklara gelince ayar tutmaz oldu. Birilerinin düşüncelerine aykırı konuşanlar, adaletin karanlık yüzünü görürken, destek olanlar ve yanında olanlar adaletin gün yüzünü görmeye başladı. Adalet heykelinin gözleri açık artık. Bakarak, görerek, subjektif bir yargılama eylemi içine girmiş adeta.
‘Bir toplum böyle çöker işte. Devletin yerini kaba kuvvet alır, susulur, yasanın yerini din alır, korkulur. Yolsuzluklar cinayetler birbirini izler, eller kollar bağlanıp götürülür.
Baskıya boğun eğmeyen, gelen geçen yönetimlere maşalık etmeyen, içinde insanlık onurunu bir değişilmez hazine gibi saklayan insanlardır çağlarına ve toplumlarına yakışanlar, faşizmin utanç duvarlarına karşı birer fedal mangası gibi dövüşenler, her toplumda, her dönemde karanlığa karşı sıkılmış bir yumruk gibi uzanıp geliverdiler bugüne kadar.
Gözlerin açıksa göreceksin, kulağın sağır değilse duyacaksın, ellerin kesik değilse uzanacaksın’ demiş Uğur Mumcu.
Görüyoruz da konuşamıyoruz, duyuyoruz da birşey yapamıyoruz.
Düşünceler özgür müdür bu ülkede, gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül sırf bazı gerçekleri ortaya çıkardıkları için, sırf yazdıkları ve düşündükleri için, tutuklanıp hapse atıldılar. Şimdi de haklarında iddianame açıklandı. İddianamede haklarında "Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme", "Devletin güvenliğine ilişkin gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla açıklama", "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen ya da tamamen engellemeye teşebbüs etmek" ve "Silahlı terör örgütüne üye olmaksızın bilerek isteyerek yardım etme" suçlarından ayrı ayrı bir kez ağırlaştırılmış müebbet, bir kez müebbet ve 30 yıla kadar hapis cezası istendi.
Gazetecilik terör eylemiyle bir tutuldu. Kalem suç aleti oldu. Ergenekonda, Balyozda gördüğümüz sahneler tekrarlanır oldu. Herkes biliyor sonucunu, herkes neyin ne olduğunu biliyor, fakat görse de konuşamıyor, duysa da duymamazlıktan geliyor.
"Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Bu bilinci paylaşmak ve bu sorumluluğu yerleştirmek zorundayız.
Uygarca paylaşılan sorumluluk bilinci, özgürlüğün de, demokrasinin de tek güvencesidir. Bu güvence sağlanmadıkça, demokrasinin temeline tek bir taş bile konmuş olamaz.
Unutmayalım ki "cesur bir kez, korkak bin kez ölür". Önemli olan, insanın böyle bir toplumda "mezar taşı" gibi suskunluk simgesi olmamasıdır." demiş Uğur Mumcu, demiş te, herkes suskunluk simgesi olmaya devam ediyor.