NE SÖYLÜYORUZ, NE YAPIYORUZ'
Bir yanda inandıklarımız var.
Bir yanda erdem fazilet gibi değerler…
Amaçlarımız var mesela…
Kimine göre ideallerimiz…
Mutlu bir gelecek istiyoruz.
Konforun en alasına talibiz.
Daha doğrusu güzel şeyler istiyoruz hep…
Belli ki; daha güzel yarınlar için engebeli ve
çetin yollardan geçiyoruz.
Tam bu noktada bir iyi, bir de kötü halimiz var.
İyi tarafımızdan başlayalım.
En zor şartlarda bile katlanmayı ve cesur
olmayı başarabiliyoruz.
Öyle ki; bazen sergilediğimiz fedakârlıklar, sorumluluk sınırlarımızı bile aşabiliyor.
Bu konuda nice destansı yaşantılarımız var.
Madalyonun bu tarafını bir an için “güzel” diyelim.
Gelelim kötü tarafına…
İnandıklarımızla yaptıklarımız arasındaki ,
bir türlü kapanmıyor.
İnsani, dini, milli ya da evrensel bütün değerlerin
söylemlerini dilimizden düşürmüyoruz.
Ama tavır ve davranışlarımızın arasında bu değerlerin uygulandığını pek de göremiyoruz.
Kendinden başkasını düşünmek mesela…
Siz buna çevreye ve olaylara karşı
duyarlılığı da ilave edin.
Bir tutam da ülke sorunlarını ekleyin.
Söylemde bütün bunların hepsinde varız.
Sözü kimseye kaptırmayız.
Gelgelelim işin eylem kısmında yokuz…
Fıtratımız gereği sosyal bir varlık olmamız gerekirken…
Bencil ve egoist varlıklar olup çıktık.
Bırakın başkalarını ve dış dünyayı düşünmeyi, “ben” duygusunun taarruzu altında
kendimizi bile heder ettik.
Bu huyumuzun bir başka adı daha var.
Dünyanın neresine giderseniz gidin, bunun adı her yerde “riyakârlık” tır.
Bu da insanlığımızın en çirkin tarafıdır.
Bu haldeyken hangi fedakârlığı yaparsanız
yapın, doğru düzgün yol almak mümkün değildir.
Hem “en sükseli” değerleri savunacağız, hem de
gereğini yapmaktan kaçınacağız.
Söz konusu değerler üzerinden sosyal, siyasal ve hatta ruhsal avantajlar elde ettiğimizi düşünürken,
arkamızda bir yığın çukurlar bırakacağız.
İşte o çukurlar; insanlığımızın zafiyeti, çaresizliği ve en büyük ayıbıdır.
Zaten bunca sicilin gölgesinde insanlığın aman aman yol alması mümkün değildir.
Zavallı insanlık, özellikle teknolojik alanda büyük yol kat ettiğini düşüne dursun, iç dünyasındaki boşluğu ya da kavgayı bitiremediği sürece asla huzur
bulamayacak.
Belki de ardından koştuğu oyuncakların zamanını, ömrünü ve enerjisini tükettiğini asla anlayamayacak.
Her şeyi bildiği halde, hiç bir şeye değer vermeyen insan çok kötü sınav veriyor.
Zaten kendinden başkalarını da düşünüyor “muş gibi” yapan insanın, bu çetin sınavı başarıyla geçmesi
beklenemezdi.
Peki ne yapmalı?
Bu sorunun cevabı gayet basit ve kolay değil mi?
HOŞÇAKALIN