Konuşulabilecek son nesil kim?
Şunu iddia edip duruyorlar ‘konuşulacak son nesil biziz, bizden sonra karşınızda konuşacak kimseyi bulamazsınız’ bir anlamda ‘bu şansı kaçırmayın’diyorlar. Terör örgütünün siyasi uzantıları veya onlarla şu veya bu düzeyde yakın olanlar arasında sıkça telaffuz edilen bu sözlere itibar edip ‘evet arkadan gelen nesil şiddet yanlısı, örgütün aşırılık yanlısı unsurlarından oluşuyor. Dolayısıyla bir an önce onlarla oturup konuşmak lazım’ diyenler çıkar mı dersiniz?
Öncelikle bu tür iddiaların bütün inandırıcılığını kaybettiğini. Ayrıca Doğru olmadığını ve üzerinde düşünülmesi gerektiğini belirtmek gerekmektedir.Bir defa,Türkiye’nin başını bütün bu problemleri getiren, ülkeyi etnik kimlikler etrafında bir kutuplaşmaya, Oradan çatışmaya ve iç savaşa götürme stratejisini savunanlar. Halihazırda ‘bizimle konuşun’ diyenlerden başkası değildir.
Barışa İhanet
Öte yandan, bu topraklarda etnik ayrışma heveslisi olan. Etnik nefret dilini kullanan.Onu icat edenler. Şu anda ellerinde silahlarla hendeklere sürülen. Şiddet kültürünün içinde endoktrine edilen çocuk ya da gençler değil. Tam aksine onları şiddetin içine iten. Ölmeyi ve öldürmeyi kutsatan. Söylemlerle o insanların hayatları pahasına. Onların kanı üzerinden siyaset yapmaya çalışanlardır.
Dahası gelin konuşalım denildiğinde. Bu ülkenin dağlarını yeniden barış iklimi gelsin diye. Bir irade ortaya konulduğunda. Bu barış adımını boşa çıkaran. Barışa ihanet eden. Üstelik bunu bu ülkenin insanları için değil. Suriye’de ki BAAS diktatörlüğünü ayakta tutmak üzere. İran gizli servisiyle kol kola yapan kimdir? Gelecek nesiller mi? Şiddet kültürüyle afyonlanmış. Teröre gönülden bağlanmış olanlar mı?
Ülkenin bir bölgesinde belli şehir ve kasabaları. Kana şiddete bulayan. Terörü kutsayan bir söylemi. Siyaset yapmak sanan bu hastalıklı zihniyeti. Peşine takıldıkları, Türkiye’ye karşı işbirliği yaptıkları SAVAK/El-
Muhaberat siyaseti üzerinden. Açıklamak yeterli olmayacaktır. Zira zihniyet esas diğeri neticedir.
‘Bu şiddet kültürünün 1970’li yıllardan itibaren. Sol siyaset diye militarist kültürün içinden. Onun simetriği olarak üretilmiş olan. Hastalıklı bir davranış biçimi olduğunu düşünüyorum. Bir çeşit ‘üçüncü dünya’ Stalinist-militarist darbeciliği. Türkiye solunda ‘tek yol’ olarak benimsenmiş.Demokratik kültürün değerlerinin gelişmediği. Bir toplumda, sosyalizm ‘devleti şiddet yoluyla ele geçirip, onun gücüyle toplumu dizayn etmek’ gibi kaba bir yönteme indirgenmişti.’
Şiddet Sarmalı
O yılların köylü/tarımsal toplum yapısında. Çoğulculuğu üreten toplumsal farklılaşmaların ürettiği dinamikler zayıf olduğu için. Türkiye’nin elitist anti-demokratik siyasal kültüründe.Bu ilkel anlayışlar ‘devrimcilik’ diye epeyce bir müşteri toplamıştı.Bugün terör örgütü çevresinde yer alanların. O çizgide siyaset yapan unsurların. Zihniyet dünyasını şekillendiren. Kendini ‘sol’ diye tanımlayan bu düşünce biçimidir.
“Hem dünyanın geçirdiği büyük dönüşümler. Hem Türkiye’nin yaşadığı toplumsal değişme süreçleri 1970’ler dünyasını. Onun siyaset ve düşünce kalıplarını. Bütünüyle geçersiz hale getirmiş bulunmaktadır. Lenin’in kurduğu sosyalist ülkenin yerinde yeller estiği bir zamanda. Stalinist devrim stratejisi diye ilkel silahlı/darbeciliğin yerine. Bir şey ikame edemeyen sol siyaset. Türkiye’de demokratikleşme süreci tarafından. Marjinalize edildikçe, bu unsurların PKK çizgisinde şiddet kültürü içinde buluşmaları eşyanın tabıatına uygun hale gelmiştir.”
Kısaca, Türkiye solu ülkenin demokratikleşmesi. Toplumun modernleşme süreçlerinde ilerlemesi karşısında. Kendisini yenileyecek bir entelektüel birikimden uzak olduğu için. O eski hastalıklı şiddet/devrim sarmalından kurtulamamış. ‘Tek yol terör’ demekten başka bir çıkış bulamamıştır. Bu sebepledir ki, konuşularak uzlaşılamayacak nesil bu yolda yürüyen dinozorlardır.
Kaynak Kişi: Vedat BİLGİN