HEKİMOĞLU TÜRKÜSÜ HAKKINDA İLK ARAŞTIRMA
1967-1968 Öğretim Yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü öğretmenlerinden Kemal Demiray, öğrencilerden yaz tatilinde birer araştırma yapmalarını istedi.
Ben de Hekimoğlu türküsünün hikâyesini araştırmaya karar verdim.
Çünkü bu türkü Fatsa’nın Beyceli köyünde mısır kazma imecelerinde, imececileri gayrete getirmek için sesi uygun olan kişiler tarafından diğer bazı türküler gibi sık sık söylenirdi.
Üstelik ben türkünün tam da kaynağından geliyordum. Hekimoğlu’nun köyü olan Fatsa’ya 10 km. uzaklıktaki Yassıtaş köyünde 1965-1967 yılları arasında iki yıl öğretmenlik yapmıştım. Yassıtaş’ın komşusu olan Karataş adında küçük bir Gürcü köyü vardır. Öğrencilerimizin bir kısmı da bu köyden geliyorlardı.
Okulumuzun iki bekâr öğretmeni, Karataş Köyü’nde İnoğlu Süleyman Kutlu’nun evinin üst katında kalıyorduk. Alt katta oturan yaşlı Süleyman amca, akşamları yanımıza çıkar, geçmiş günlerden anlatırdı.
Anlattığı şeyler arasında Hekimoğlu da vardı. Hekimoğlu İbrahim, Süleyman Kutlu’nun babası Hasan Ağa’nın yanında hizmetkâr duruyormuş. Bir meseleden ötürü araları açılmış ve Hekimoğlu İbrahim bir cinayet işleyerek dağa çıkmıştı.
Gazi Eğitim Enstitüsünün devrimci öğrencileri, o tarihlerde Ruhi Su’nun türkülerini söylemeye meraklıydılar. Bu türküler Fatsa’da Mehmet Ali Şahin’in sahibi olduğu ve kardeşi TİP ilçe bakanı Zeki Şahin’in işlettiği Bahçeli lokantada da plaktan söylenirdi. İşlerinde en ünlüsü Drama Köprüsü” adlı bir eşkıya türküsü idi.
Gazi Eğitim’in müzik bölümü öğrencilerinden birine, bizim oralarda da benzer bir türkü söylendiğini, onu notaya alarak söyleyip yaymalarını önerdim. “Nasıl bir şey?” diye sordu arkadaşım. Türküyü seslendirdim. Beğenmedi. “Gerekmez!” dedi.
1968 yılı yaz tatilinde bir yıl önce ayrıldığım Yassıtaş köyüne giderek bu türkünün hikâyesini araştırmaya başladım. Yedi sekiz kişiyle konuştum. Bunlardan biri de köyün Gaga Mahallesi’nde hayatta olan Hekimoğlu’nun yeğeni Cennet Dalay’dı.
Fakat fark ettim ki, çevrede dilden dile dolaşan başka eşkıya hikâyeleri de vardı. Düzgün bir ödev yapmak için konuşulması gereken daha birçok kişi vardı. Yazılı kaynaklara da başvurulmalıydı.
Hekimoğlu, yarı sömürge haline gelmiş bir ülkede bozulmuş olan düzenin yarattığı bir sonuçtu. Osmanlı’da o dönemdeki vergi sistemi neydi? Toprak mülkiyeti nasıldı? Toprak ağalığının zayıflaması ile onun yerini tefecilik nasıl almıştı?
Hayallerimi geniş tuttum. Köy köy gezmeli, Büyük bir araştırma için pek çok kişiyle konuşulmalıydı. Dairelerde bulunabilecek belgeler de incelenerek toplumun değişim yasalarını ortaya çıkarmalıydı. Ancak bu, yıllarca sürecek bir araştırmayı gerektiriyordu.
Hekimoğlu ile ilgili elimdeki notları düzenledim. Okulumuz açılınca bunlardan bir nüshayı Kemal Demiray’a, diğer nüshasını ise oyunlaştırmaları için Halk Oyuncuları’na verdim.
Birkaç yıl geçmeden Hekimoğlu türküsü radyolarda, televizyonda sanırım Ümit Tokcan söyledikten sonra ünlü oldu. Çok sevildi. Hekimoğlu hakkında yazılan öykülere gelince, bunlar pek çok çeşitlidir ve dallı budaklıdır. Hangisinin gerçek, hangisinin efsane olduğunu ayırmak zordur. Başbakanlık Arşivinin Osmanlı Dönemine ilişkin bazı belgeleri de daha sonra yayımlandı. Bunlar yöredeki hükümet organlarının Hekimoğlu hakkında verdiği raporlardır. Onun için çıkarılması gereken af reddedilmiştir. Hekimoğlu 26 Nisan 1913’te öldürülmüş, cenazesi at sırtında Fatsa’ya getirilerek halka gösterilmiş, yetkililer de biri Hekimoğlu olan iki eşkıyanın arkasına geçerek fotoğraf çektirmişlerdir. Bunlardan biri Amerikalıdır.
Bu fotoğraf, yıllar sonra Amerika’dan tek nüsha olarak Fatsa’ya gönderilmiş. Çoğaltılmış. Köyümüzün eski muhtarı Atıf Sarıhan’da varmış. Bana verdi ve ben de bunu ödev metnimle birlikte örneğini almadan Kemal Demiray’a teslim ettim. O fotoğraftaki fötr şapkalı olanının sırada maden aramak için Fatsa’da bulunan bir İtalyan olduğu söylenmişti. İşte benim tezlerimi destekleyen bulunmaz bir fotoğraftı. Madenlerini başkaları işleten bir devletin iç düzeni de böyle olurdu!
Kendi araştırmama erişmek için sağlığında Kemal Demiray öğretmenime rica ettim. Acaba evrakı arasında benim bu araştırmamı bulabilir miydi? Bulabilse ne kadar güzel olurdu! “Bulamadım” dedi! Halk Oyuncuları ise çoktan sahneden silinmişti…
Arkadaşlarla eğlenceli bir toplantıda bir araya geldiğimizde bana Hekimoğlu’nu söyletirler. Birlikte koro yaparız. Ancak bir yere gelince onlar susar. Ben bir beyit daha söylerim. Çünkü bunu köylülerden başkası bilmez.
Çitlice Muhtarı puşttur pezevenk
Hekimoğlu geliyor Narinim uçkur çözerek… (Gülüşmeler olur)
Kıssadan hisse:
1 Araştırın. Basit gibi görünen her hikâyenin arkasında koca bir dünya vardır.
2. Araştırmalarınızı çoğaltın ve örneğini almadan başkasına vermeyin. Hekimoğlu hakkında yapılan bu ilk araştırma şimdi elimizde olsaydı, kötü mü olurdu?