FATSA'NIN AÇMAZI
Bu memlekette Ordu’nun ilk özel tiyatrosunu kurduğumuzda niyetimiz bambaşkaydı.
O kadar saf duygularla yola çıktık ki…
Her ne hikmetse herkesin bizim gibi düşüneceğini ve tiyatronun etrafında kenetleneceğini düşündük.
Nasıl ki; Fatsa Belediyespor; ilçemizin tanıtımında önemli katkılar sağlıyor, Fatsa Kıvılcım Tiyatrosu da halkın ve yetkililerin desteğiyle bütün Anadolu’yu karış karış gezecek ve ilçemizi gururla tanıtacak zannettik.
Buna rağmen öyle tavır ve yaklaşımlarla karşılandık ki; zaman zaman “Acaba kötü bir şey mi yapıyoruz?” demekten kendimizi alamadık.
Oysa yaşadığımız süreç içinde yanlış yapanın biz olmadığımızı anladık.
Olamazdık…
Çünkü medeni ülkelerin tamamında tiyatronun el üstünde tutulduğunu gördük.
Fakat Türkiye farklı…
Karadeniz ve hatta Fatsa farklı…
Sebebini henüz tam olarak çözebilmiş değilim ama eğer siz Fatsa’da kültürel, sanatsal ve sportif kulvarda bir şeyler yapmanın derdine düştüyseniz sizi ısrarla görmüyorlar ve duymuyorlar.
Bu yaklaşım yıllardır bizim saçma bir geleneğimiz haline geldi.
Bana göre bu vurdumduymazlığın iki nedeni olabilir.
Belli noktalarda olanlar; ya sorumluluk almak istemiyorlar…
Ya da meselenin farkında değiller…
Ya ikisinden biri…
Ya da her ikisi...
Bu meseleyi yalnızca politik ya da bürokratik açıdan ele almak doğru değil tabi…
Eğer bu iki kavrama sıkışıp kalırsak olayın özünü kaçırmış oluruz.
Yani ağaçları tek tek görmektense, topyekûn ormanı görmek daha akıllıca olacaktır.
Fatsa’nın tamamı bu meselenin içindedir.
İlçemizde şöyle düşünenlerin sayısı zannedildiğinden çok daha fazla:
“Fatsa’nın çok daha önemli sorunları var. Kültür sanatla, sporla uğraşacak vaktimiz yok.”
İşte bindiğimiz dalı kesen ya da ayağımıza kurşun sıkan anlayış bu…
Aslında fikir suçlularını değil, “fikirsizlik” suçlularını cezalandırmalıyız.
Neden?
Çünkü memleketin gelişmesinin önünde duran en büyük engel bu anlayıştır.
Bu marazi anlayışla da bir arpa boyu yol almamız mümkün değildir.
Kültürden, sanattan, spordan ve sosyal aktivitelerden korkan bir millet olduk.
Bu tespitten daha üzücü olan da şu:
Korkaklığımızın bedelini çok ağır bir biçimde ödediğimiz halde bunun farkında olamayışımız…
Gelelim meselenin başka bir boyutuna…
Durum bu denli “berbat” olmasına rağmen umudumuzu kaybedecek miyiz?
Elbette bu işleri yapanların aklında “pes etmek” bir şey yoktur.
Belki yorulacaklar, bitkin düşecekler, görmezden gelinecekler ama…
Ertesi sabah yepyeni umutlarla yine kolları sıvayacaklardır.
Reva görülenlerin neden yapıldığı sorusunun cevabını bulamasalar da umutları hiç bitmeyecektir.
Elbette bu cephede bitmek tükenmek bilmeyen umudun ve çabanın bugünden yarına olumlu bir yansıması olmayacaktır.
Ancak umudun gerçekleşeceği saate kadar ne yazık ki; Fatsa’mız kan kaybetmeye devam edecektir.
Öyleyse ne yapmalı?
Kimse çamura yatmasın.
Bunun cevabını herkes biliyor.
HOŞÇAKALIN