TİYATRONUN KINALI KUZULARI
Hemşerimiz İlker Taze’nin, Yenilmez Sanat Merkezi adına Kültür Sarayı’nda sergilediği “Kınalı Kuzular” oyunu birçok boyutuyla ele alınmaya değer…
Öncelikle tek kişilik oyunla gösterdiği performans takdire şayandı.
Zira bilenler çok iyi bilir ki; tek kişilik oyunları götürmek zordur.
Seyirciden başka paslaşacak birilerinin olmaması, bu tür oyunların en zorlu ama en zevkli tarafıdır.
Bu gösteride gurur duyulacak o kadar çok şey var ki…
Her şeyden önce o bizim kardeşimiz, arkadaşımız…
Yenilmez Sanat Merkezi’ne katılmadan önceki süreçte, Fatsa’da yaptığı tiyatral çalışmaları birçoğunuz gibi ben de yakinen biliyorum.
Yasemin Coci Tiyatrosu’nda görev aldığı o yıllarda yeteneğini, heyecanını ve içinden söküp atamadığı insan sevgisini net olarak gördük.
Hedefini büyük bir kararlılıkla çizdi ve bu günkü noktaya hiç nazlanmadan ve sızlanmadan geldi.
Zira “sanatçıyım, oyuncuyum” diye geçinen birçok insana oranla egosunu yenmiş biri İlker Taze…
“Havaya kapılmadan” ve kendisinin hangi zorlukları beklediğini bilerek girdi bu yola…
Onu daha iyi ve güzel yerlerde göreceğimizi çok iyi biliyorum.
Ahmet Yenilmez gibi bir “markanın” yanındayken, İlker Taze’nin yerinde sayması mümkün görülmüyor.
O nedenle emin ve rahat ifadeler kullanabiliyorum.
İlk olarak arkadaşımız olduğu için İlker Taze’yle gurur duydum.
Diğer gururum elbette Fatsa’lı olmasıydı.
Bir başka gurur da şuydu:
Kendisi de çok iyi bilir ki; Fatsa’da tiyatroya hiç de elverişli olmayan salonlarda gösteri yapabilmek adına nice çileler çektik.
Neden?
Sırf tiyatro yapmak ve seyirciyle buluşmak uğruna…
Ama o günler geride kaldı artık…
Yerli, yabancı hangi ekip gelirse gelsin, hiçbir Fatsalının yüzünün kızarmayacağı” modern bir Kültür Sarayı’na sahibiz…
Bu durumdan gurur duymamak mümkün değil…
Yeri gelmişken bu güzel eseri Fatsa’ya kazandıranları da unutmamak gerekir.
Kendilerine; kültür-sanata katkılarından dolayı çok teşekkür ediyorum.
Her kimin emeği geçmişse hepsinden de Allah razı olsun.
Kınalı Kuzular’ı “temaşa ederken” duyduğumuz gururun sayısı bitecek gibi değil aslında…
Oyunun Geleneksel Türk Tiyatrosunun önemli bir boyutu olan “meddah” tarzıyla sergilenmesi benim için ayrı bir gurur vesilesi oldu.
Çünkü değerlerimizi kaybetme endişesiyle konuya yaklaştığımızda, ne anlatmaya çalıştığım daha net olarak ortaya çıkmaktadır.
Meddahla birlikte köy seyirlik oyunları, Hacivat-Karagöz ve orta oyunu gibi değerlerimiz ne yazık ki; unutulmaya yüz tutmuş durumdadır.
Bu gidişat, durumun farkında ve şuurunda olanların büyük üzüntü duyduğu bir konu olmuştur her zaman…
İşte İlker Taze, Ahmet Yenilmez’le birlikte böylesi kutsal bir misyonun neferliğini yapmaktadır.
Öte yandan oyunun içeriğinden kısa da olsa söz etmek isterim.
Kendimce aldığım mesaj şudur:
Atalarımızın Çanakkale’de yazdığı destanın hatırını ve bilincini çok defa unutuyoruz.
Vatan toprakları için canını hiçe sayanların torunları bu gün, bu halde olmamalıydı.
Özellikle genç neslin milli-manevi yaklaşımdan uzak, tarih bilincinden bihaber olması, gelecek adına endişe vericidir.
Oyunda; günümüz Türkiye’siyle, Çanakkale’de yaşananların birbirine tezat karşılaştırması yapılmıştır.
Kızalı Kuzular; söz konusu içerik ve temasıyla bir kez daha gurur vesilesi olmaya hak kazanmıştır.
Zira oyunu izlerken seyircinin yaşadığı duygu yoğunluğu ve gözyaşı dökmesi şüphesiz bundandır.
Gelelim gurur duyamayacağım bölüme:
Seyirciler arasında o kadar rahat ve sorumsuz insanlar vardı ki…
Canlı performans sergilenen bir gösteride rahatlıkla telefonlara bakabildiler ve aynı rahatlıkta konuşabildiler.
Bu facianın nasıl önleneceğini elbette bilemiyorum.
Ama birilerinin, bu insanları tez elden uyarması gerekiyor.
Görgüsüzlüğün ve duyarsızlığın da bir limiti olmalı…