KİMLERE "EL PENÇE" DURUYORUZ?
Seçime çok az bir zaman kala bireysel siyasi düşüncemi açıklayarak kafaları bulandıracak değilim.
Zaten bu saate kadar kararını veren vermiştir.
Bu anlamda herkes gibi ben de 1 Kasım seçim sonuçlarını merak ediyorum.
O nedenle bu konuyu bir kenara bırakalım.
Ancak Türk siyasetinde ve demokrasisinde gördüğüm bazı aksaklıkları ele almakta yarar var.
Mutlaka siz de siyasi hiyerarşiye dikkat etmişsinizdir. Çekirdekten siyasete başlayan birini düşünün…
Sokaktaki insanın karşısında “el pençe” durarak başlangıç yapıyoruz.
Daha sonra basamakları tırmandıkça, siyasete başlangıç yaptığımız insanlara el pençe durmaktan vazgeçiyoruz.
Bütün dikkatimizi, insan ilişkilerimizi ve siyasi cilvelerimizi “yukarıya” yönlendirmeye başlıyoruz.
Bu silsile; mahalle temsilciliklerinden başlayarak gençlik ve kadın kolları başkanlığı, ilçe başkanlığı, il başkanlığı, belediye başkanlığı, genel merkezdeki yöneticiler, velhasıl o partinin genel başkanına kadar ilerliyor.
Yani bu makamları işgal edenlere “gözümüz gibi” bakarak yol almaya çalışıyoruz.
Elbette bu süreçte Fatma teyzeyi, Esme nineyi, Ali emmiyi ya da Ekrem dedeyi unutuyoruz.
Seçim dönemlerinin haricinde bu insanlara sırt çevirmeyi artık siyasetin bir gereği olarak ele alıyoruz.
Çünkü yukarıdakilere gösterilecek ihtimam daha büyük önem kazanıyor.
Ve çünkü bizi bir yerlere getirecek olanın aşağıdakiler değil, yukarıdakiler olduğunu düşünüyoruz.
Bu güne kadar bu formülü uygulayanlar haklı çıktı mı? Çıktı.
Öyleyse biz de yiğidi öldürelim ama hakkını yemeyelim.
Ancak lütfen; bu yapının adına da “demokrasi” ya da “milli irade” demeyelim.
Farkında mısınız?
Yıllardır bu yapıyı bozamadık ve değiştiremedik.
Hep gelişmiş batı demokrasilerine imrendik ama elimizi kolumuzu oynatmadık.
Size açık açık soruyorum.
Bu güne kadar istemediğiniz bir milletvekili adayına oy vermek zorunda kaldınız mı?
Ya da beğenmediğiniz bir milletvekili adayına oy vermemek gibi bir “lüksünüz” oldu mu?
Tercih etmediğimiz halde hangimiz vermedik ki?
Bu noktada siyasi parti ayırımı gözetemeyiz.
“A partisindeki parti içi demokrasi, B partisindekinden daha iyi…” diyemeyiz.
Hala “lider sultasında” debelenip duran bir sisteme sahibiz çünkü…
Siz olsanız bu sistemde lidere “el pençe” durmaz mısınız?
Bir yerlere gelmek istiyorsanız bunu yapmak zorundasınız.
İşte bu, halktan kopuk bir düzendir.
Halktan kopuk bir yapıya da “demokrasi” diyemezsiniz.
İster parlamenter rejim, ister başkanlık sistemi olsun.
Bireyin karakterinde demokratik bir olgunluk yoksa hiçbir rejim modeli yaraya merhem olamayacaktır.
Bu cümlede toplumu oluşturan tüm bireylerden söz ediyorum.
Size daha acısını söyleyeyim.
Geniş halk kitlelerinden ısrarlı bir demokrasi talebi gelmedikçe, yukarılarda yer tutanlar demokrasiyi lütfetmeyecek.
Bu ülkeye demokrasi gelmeden de “hanlar hamamlar” yapılabilir.
Zira petrol zengini bazı ülkeler de demokrasi olmadan bu işleri pekâlâ yapabiliyor.
Ama sadece bunu yaparak demokrasinin erdemine, değerlerine ve uygar anlayışına ulaşamazsınız.
O nedenle ben derim ki;
Kişilere “el pençe” durmak yerine, demokrasiye “el pençe” durmak en iyisi…
HOŞÇAKALIN