SEÇİM
İstanbul’dayım. İş için Trakya’ya gittim. Son olarak da İstanbul’dan Fatsa’ya kadar geldim. Yani ülkenin batısından doğusuna yaklaşık 1.000 km. yol kat ettim.
Diğer taraftan doğuştan itibaren siyasete merakı olan bir kişi olarak tüm seçimleri yakından izlemekteyim. 1965 hatta 1969 seçimlerini bile çok iyi hatırlıyorum. Çamaş’a eski yoldan giden partilerin seçim konvoylarının, davul-zurna seslerinin gürültüsünden, coşkusundan bahçelerde fındık toplamakta zorlandığımızı hatırlıyorum. Mitingler Cumhuriyet Meydanı’nda yapılırdı. Özellikle pazartesi günleri Cumhuriyet Meydanı’nın giriş ve çıkışları akşam saatlerine kadar kilitlenir kalırdı. O tarihlerde köylere kamyon kasalarında gidilirdi. Kamyonlar şehir merkezinden hareket ettikten sonra Meydan nefes alınacak hale gelirdi.
Bugün için Ordu’nun, Fatsa’nın havasını bire bir yaşamış değilim. Çünkü hafif bir rahatsızlık geçirdiğimden Fatsa’ya planladığımdan geç gelebildim. Aldığım bilgilerin ışığında İstanbul’dan, Trakya’dan çok farklı olmadığını söyleyebilirim.
Tüm ülkede fırtına öncesi bir sessizlik görüyorum. Heyecan geçmiş seçimlerle karşılaştırılamayacak kadar zayıf. Hemen her parti , “4 ayda ne değişecek, bizi biliyorlar nasıl olsa v.s...” havasındalar. Aslında kamuoyu araştırmaları da genelde dengelerin çok fazla değişim göstermeyeceği sinyali veriyor. Bana göre de çok farklı bir tablo çıkmayacak.
Ancak bütün bu değerlendirmelere karşın Türkiye’de seçim denilince, her tarafın parti bayrakları ile kirletildiği sokakların tanıtım anonsları ile inletildiği, İstanbul-Samsun karayolunun zaman-zaman parti konvoyları ile kilitlendiği bir ortamı görememek insanı sükutu hayale uğratmıyor diyemeyiz. Bakalım bu fırtına öncesi sessizlik kime fırtına, kime müjde olacak? Kasım ayının ilk günü akşamı hep birlikte göreceğiz. Ülkemiz için hayırlısı ne ise tecellisi dileğiyle…