ANKARA'NIN KANLI PAZARI
10 Ekim 2015, Ankara’nın kanlı Pazar’ı yaşandı ülkemde. Çocuk, genç, yaşlı demeden katledildi insanlarımız. Ardında 85 milyon yaralı bırakarak gitti, yiten canlar. Barışı haykırmaya, ülkeme yeniden barışı getirmeye gitmişken ölümün ardına düşüp gittiler.
Veysel’in yemyeşil gözlerinde korkunun ve ölümün çığlığını bırakarak gittiler. Veysel ki, babasının ardı sıra gitmişti Ankara’ya, en güvendiği insanın elinden tutup, düştü yollara Barış’ın kanadını yakalayıp.9 yaşındaydı Veysel, avukat olmak istiyordu, bir de bisiklet istemiş annesinden. Küçücük yüreğinde kocaman umutlarla düşmüştü yollara, Barış gelsin vatanıma diyerek..
Sidar koca yürekli bir genç kız, babası, annesiyle meydanlara inmişti, daha fazla insan ölmesin diyerek, birilerinin kanlı hesapları bitirmesin ülkemizdeki umudu diyerek gitmişti meydanlara.
Bakamıyorum gözlerine Veysel, o yemyeşil gözlerinden kopan çığlığın sesine dayanmıyor kulaklarım, seni yaşatamadığımız için utanıyorum insanlığımızdan, hayallerini, oyunlarını aldığımız için elinden..
Sidar’ın babasının gözlerinde acının en tarifsizini görüyor gözlerimiz, canından can koparmanın acısı. Çaresizliğin, tükenmişliğin ve anlamını kaybetmenin ifadesini okuyoruz gözlerinden.
Kelimeler bazen hecesiz kalır ya, o noktada hissediyorum kendimi. Hangi kelime dökülse kalemimden bir türlü anlatamıyor olan biteni. Neden diyorsun bulamıyorsun cevabı, nasıl diyorsun, bir sürü soru üşüşüyor insanın beynine. Herkes farklı bir noktadan bakıyor, herkes bir cevap arıyor. Bazen öyle laflar ediliyor ki, şaşıp kalıyorsun kendi kendine.
Düzeni sağlaması gerekenler, can ve mal güvenliğimizi sağlaması gerekenler, diyor ki biizm bir ihmalimiz yok, yok bir sorumluluğumuz. Üstelik bunu müstehzi bir ifadeyle yapıyorlar ya, gözlerimize bakarak, işte o zaman kim sorumlu peki diyorsun, biz bir hayal mi gördük, yaşanmadı mı bu olan bitenler.
Bazıları da öyle laflar ediyor ki, insanlığından utanıyorsun o anda. Gitmeselermiş, onlar da bizden değilmiş, ne işleri varmış orada dediklerinde, sesin çıkmıyor, boğazında tıkanıp kalıyor. Bağırsan bağıramıyorsun, koşsan koşamıyorsun. Bu bombalar insanlığımızı mı öldürdü gerçekte diye düşünmeden edemiyorsun...
‘ Toprak utandı,çocukları bağrına basar iken...
Kuşlar utandı,masmavi gökyüzünde süzülürken...
Ağaç utandı, çiçek utandı,bu neyin nesi diye!
Gül utandı,rengini kan kırmızıdan aldı diye...
Barış utandı,kanatlarına ölü çocuklar takıldı diye... Bir insanoğlu utanmadı yaptığından. . .’