NİYE TERÖRE KURBAN GİTTİK?
Uluslar arası ilişkilerin çok basit bir mantığı var.
Biraz kendini güçlü gören ülkeler, güçsüzler üzerinde sürekli hesaplar yapar.
Gücü oranında da hedefine varmaya çalışır.
Türkiye gibi ülkelerin her kafasını kaldırmaya çalıştığında darbe yemesi bundandır.
Ah Türkiye!
Zaman zaman “Ortadoğu’da bize rağmen bir şey yapılamaz” büyüklüğünde gördüğümüz Türkiye…
Zaman zaman da; birçok alanda yapılan istatistikî verilere göre Afrika ülkelerinin gerisinde kalan Türkiye…
Sizce Türkiye hangisi?
Bana göre ikisi de değil…
Asıl olan, bütün gerçeğiyle yaşadığımız Türkiye…
Ne yazık ki; yıllarca üzerine cila çekerek gözden kaybolduğunu zannettiğimiz acı gerçeklerin Türkiye’sini yaşıyoruz.
Biz bu acıları yaşamak zorunda mıydık?
Değildik elbette…
Ama on yıllar boyunca gereğini yapmadığımız için işte bu durumdayız.
Ne bize saldıranlara, ne de birbirimize öfke duymamızın hiç bir anlamı yok.
Bu güne kadar her hangi bir amaçtan yoksun olarak duyduğumuz kontrolsüz öfkelerin hiçbir faydasını göremedik çünkü…
Düşmanın düşmanlığını yaptığını ve yapacağını biliyoruz.
Buna şaşırmanın ve öfke duymanın mantıksızlığı ortada…
Hepimizin bir şekilde hatası olan bir ülkede birbirimize duyduğumuz öfkenin de bir faydası yok.
İnanın yok.
Size herkesin bildiği ama umurunda olmadığı bir gerçeği hatırlatayım.
Elin Japon’u akıllı telefon ürettiği halde kitap okuyacak ama sen kitap okumak yerine onun yaptığı oyuncakla zaman öldüreceksin.
Bu arada bilmeyenler için Türkiye’nin genel eğitim durumunu söyleyeyim:
Orta terk düzeyindeyiz.
Madem dünyada internet kullanımında yirmi ülke arasındayız.
O halde size naçizane bir tavsiyem olacak.
Zamanımızın büyük bir bölümünü heba ettiğimiz o oyuncağa “ülkelere göre okuma oranlarını” bir sorun bakalım.
Bunu yaptıktan sonra kendimize de şunu sormayı ıskalamayalım: “Dünya neyin peşinde? Biz neyin peşindeyiz?”
Hiçbir toplum; aklı, bilimi ve bilgiyi bir kenara atarak arzu edilen düzeye gelememiştir.
Sadece duyguları ve duygusallığıyla zirveye çıkmış hiçbir ülke yoktur.
İşte yüzleşmemiz gereken asıl gerçek bu…
İşte Türkiye’nin içine düştüğü derin kuyu bu…
Bütün bu tespitleri yaparken ne iktidarı ne de muhalefeti işaret ediyorum.
Top yekûn bütün ülkeyi kastediyorum.
Bu ülkede eğer bir seferberlik başlayacaksa, cehalete ve ön yargılara karşı başlasın.
Orta terk düzeyindeki bir topluma karşı politika yapmakla, gelişmiş bir ülkenin toplumuna karşı politika yapmak arasında dağlar kadar fark vardır.
Size ilginç bir varsayımda bulunayım:
Bir an için bizim siyasilerimizin İsveç, Norveç, İngiltere ya da Japonya gibi ülkelerde politika yaptığını düşünün.
Gittikleri ülkelerin farklı sorunlarına göre de olsa, Türkiye’deki tarzda politika yapsalar başarılı olabilirler mi?
Bahsettiğim ülkelerin halkı coşkulu ve heybetli(!) söylem ve nutuklardan ne kadar etkilenir sizce?
Açık söyleyeyim; bizimkilerin, kültür düzeyi yüksek bir toplumu nasıl ikna edeceğini gerçekten merak ediyorum.
Sanatçısını yalnız bırakan ve hatta ardından “söven” bir toplumdan bir şey beklemeyin…
Bilim adamını değersizleştiren ve beyin göçüne zemin hazırlayan bir anlayıştan bir şey beklemeyin.
Sporu, sadece izlediği maçtaki futbolcuya ve hakeme küfürler savurmak olarak anlayan bir kitleden bir şey beklemeyin.
Bütün bu sorunların üstesinden gelmedikçe, birlik beraberlik ümit etmek bir yana, neden terör batağına düştüğümüz konusunda dövünüp durmayın.
Teröre ihtiyaç duyduğu zemini biz hazırladık.
Başkası değil… HOŞÇAKALIN