KOL BACAK KIRMAK VE ÖLÜYÜ YERDE SÜRÜKLEMEK
Her sabah kalktığımda ilk iş olarak Hürriyet’te Ahmet Hakan’ı okumamın nedeni, onun özgürce yazıyor olması. Kimseyi kayırmıyor.
Bugün övdüğünü yarın eleştirebiliyor. Kişilere ve siyasi merkezlere değil, konuya odaklı. Kendini yalnız okuyucularına karşı sorumlu sayıyor.
Hiçbir siyasi tarafın adamı olmadığı için kendisine kızanlar çok olabilir ama tam da bu nedenle Türkiye’nin en çok okunan gazetecilerinden. Onu geçen gün bir televizyon programından evine dönerken düvdüler. Burnunu ve kaburga kemiklerini kırdılar! Bunu yapanlar verdikleri ilk polis ifadelerinde bu iş için yüz bin liraya kiralandıklarını itiraf ettiler. İçlerinde onun kim olduğunu, nerede ve ne yazdığını bilmeyen de var! Yaptıranlar geçmişteki faili meçhullerden tanıdığımız tipler. Dört saldırgandan üçünün iktidar partisine üye çıkması bu işlerin artık nerelerden kotarıldığını da ele veriyor.
Hey gidi AKP! Şu Türk milletine adalet, demokrasi vaat ederek iktidara gelen AKP! Bu hallere mi düşecektin? Şunun şurasında birkaç yıl daha saltanat sürmek, ihalelerden aslan payını almak için cumhurbaşkanlığı makamı elde tutman, seçim sonuçlarını iptal ederek milleti yeni bir seçime sürüklemen, adliyeyi, basının büyük kısmını, askeriyeyi kumandan altına alman yetmedi de bu yollara muhtaç hale mi geldin? Ahmet Hakan’ın dövdürülmesini, kolunun bacağının kırılmasını hangi karanlık odaklar planladı? Ortada birkaç maşadan başka isim görünmüyor.
Fakat onların neden bu işi yaptırdıkları, amaç birliğini ortaya koyuyor. Ahmet Hakan, Güneydoğu’daki bu savaşa karşı çıkıyormuş, oyların HDP’ye verilmesini öneriyormuş!
Bir partinin baraj altına itilerek iktidar partisinin seçim sisteminin adaletsizliği nedeniyle hakkı olmayan oyları da alarak saltanatını sürdürmesi için yapamayacağı şeyin olmadığını artık ayan beyan görüyoruz.
Şirnak’ta kendisine yüklenen suç ne olursa olsun, boynuna ip takılarak bir savaş aracının ardına bağlanan yaralı veya ölü bir vatandaşın sürüklenmesi ile Ahmet Hakan’ın kolunun bacağının kırılması aynı zihniyetin ürünü. İktidardan yolcu edileceğin daha Taksim ayaklanmasıyla belli olmuştu. Onu polisle, panzerle, kurşunla bastırdın. Gencecik insanlara kıymaktan çekinmedin. Ardından ayakkabı kutularına istif edilen paralar ortaya çıktı.
Bu suçunu da örtbas etmek için elindeki bütün kuvvetleri harekete geçirdin. Suçlu iken güçlü oldun!
KIRDIĞIN CEVİZ KIRKI GEÇTİ
7 Haziran seçimlerinde millet sana iktidar vermedi. Buna rağmen kurulacak hükümetlerin yolsuzluklarını ve kanunsuzluklarını açığa çıkaracağı kaygısıyla herhangi bir partiyle koalisyon kurmaya bile yanaşmadın. Seçim sonuçlarını geçersiz saydın ve yeni bir seçimle kıl payı da olsa iktidarda kalabilir miyim umuduna kapıldın.
Sırf bu nedenle görüşme masalarını devirdin ve bir iç savaştan medet umdun. Adını da “Vatan Savunması” koydun.
Duymuyor musun, ateş hattına sürdüğün askerlerin bir kısmı ve onların yakınları da senin düzenine isyan ediyor? Evet, teslim ediyoruz: İktidarının ilk yıllarında uyguladığın sosyal politikalar nedeniyle geniş bir kitleyi kendine bağladın. Makarna verdin, kömür verdin. İnsanları yoksulluklarından yakaladın. Yol, köprü de yaptırdın. Ama kırdığın ceviz kırkı geçti. Büyük güçlerin piyonu olarak ülkeyi bir savaşın eşiğine getirdin. Geçmişte eline üç beş kuruş geçti diye millet senin kanunsuzluklarına, zorbalıklarına sonuna kadar tahammül etmeyeceğini anlamadın.
İş gelip buraya dayandı! Çocukların bile cumhurbaşkanına hakaretten içeri atıldığı yetmedi, şimdi, Türk demokrasi tarihinin tanıdığı en lanetlenmiş yollara başvuruluyor. Gazeteciler kol bacak kırılarak yazamaz hale getirilmek isteniyor. Bunlar hesap verme günü gelip çattığında nereye sığınacaklar? Eli kanlı İttihatçı şefler gibi, suç kanıtı olan bütün belgeleri yakarak iktidardan düştüklerinin ertesi günü gizlice hangi ülkeye kaçacaklar?