FATSA ELDEN GİDİYOR
İnsanlar bir acayip…
İnsanlar bir tuhaf…
Bazen cehalet, bazen görgüsüzlük, bazen alışkanlık, bazen de başkalarını hiçe sayma yüzünden günlük yaşamımız felç olabiliyor.
Ne yazık ki; bir arada yaşama kültürünü halen özümseyemedik.
Köyümüzde nasıl yaşıyorsak, Fatsa merkezde de aynısını yapmaya çalışıyoruz.
Ama ondan önce “Türk’ün teknolojiyle imtihanı” dedirtecek cinsten garipliklerimizden söz etmek isterim.
Bir arkadaş grubu bir araya geldiğinde karşılaştığımız tablo artık şudur:
Herkesin elinde bir telefon…
Kafalar öne eğik…
Önüne gelen çay soğumaya durmuş…
Aynı çay, neredeyse isyan edip dile gelmiş:
“Ulan! Madem yüzüme bakmayacaktın, ne diye beni çağırıyorsun?”
Bizim neslin bildiği telefon, açıp konuşmak içindi.
Ya seni ararlar, ya da sen birilerini arar konuşursun.
Hepsi bu…
Bir başka kepazelik de şu:
Vatandaş telefonu kulağına dayıyor.
Aynı zamanda da ya yolda yürüyor, ya da başka in sanların da olduğu bir yerde bulunuyor.
Diyelim ki; sen de yan masada arkadaşınla konuşmaya çalışıyorsun.
Ama ne yaparsan yap arkadaşını duyamıyorsun.
Çünkü telefonda biriyle konuşan o “görgüsüz” öyle bir bağırıyor ki; ister istemez bütün dikkatin dağılıyor.
Zaten vatandaşın elinde megafon olsa ancak bu kadar rahatsız edebilir.
Üstelik insanları rahatsız ettiğini düşünemediği için oradan uzaklaşmayı da akıl edemiyor.
Ya da eziyet vermeye ant içmiş bir sadist…
Mahalle aralarında da garip şeyler oluyor.
Kadın çocuğunu sokağa salmış…
Kendisi de arada bir pencereye çıkıp sözüm ona çocuğu kontrol etmeye çalışıyor.
Çocuk bu ya…
Arkadaşlarıyla oynarken bir ara gözden kayboluyor.
Kadın onu göremeyince başlıyor avaz avaz bağırmaya…
Diyelim ki; çocuğun adı Ahmet…
Anne olacak “yaratık” “Ahmeeeeeet!” diye öyle bir nara patlatıyor ki; sen kendi evinde yerinden zıplamak zorunda kalıyorsun.
Hadi “kadın” olmana rağmen edebe, hayâya önem vermiyorsun.
Bari başkalarını rahatsız etmekten niye çekinmezsin be “kadın”?
Yanlış anlamayın; Ahmet diye bağırmalar bir defaya mahsus değil elbette…
İnsanı canından bezdirinceye kadar devam ediyor.
Size hangi birini sayayım?
Aynı görgüsüz familyası, şehrin en işlek ve dar kaldırımında oradan gelip geçmek zorunda olanlara aldırmadan grup halinde sohbet ediyor.
Başkalarını düşünmeyen bu insanların şehir hayatını hak ettiklerini düşünmüyorum.
Zaten Fatsa’daki kaldırımlar, hiçbir şeyden çekmedi “anlayışsız” insanlardan çektiği kadar…
Kaldırımları ya orada sohbet eden insanlar işgal eder, ya arabalar, ya da iş yeri tezgâhları…
Bu mudur şehir yaşamı? Bu mudur kent kültürünün gereği?
Kaymakamlık mı, belediye mi, STK’mı, okullar mı olur bilemiyorum.
Ama birileri bu insanları derhal eğitmelidir.
Yoksa “Fatsa elden gidiyor”
HOŞÇAKALIN