SİYASETİN BU MU DÜNYA?
Bundan yıllaaar yıllar önceydi.
“Adaletin Bu mu Dünya?” türküsünü hem büyüklerimizden hem de radyodan bol bol duyardık.
Çocukluk yıllarımdan bu yana kulağımda yer etmiştir.
Gerçi bu türküyü duymayan bilmeyen vatandaş kalmamıştır. Yeni nesil her ne kadar bilmese de…
Bu günkü siyasi atmosferi yazmaya karar kıldığımda birden bu türkünün o meşhur sözleri geldi aklıma…
Öyle ya…
Dünyanın adaleti sorgulanabildiğine göre…
Siyasetinki de pekâlâ sorgulanabilir.
Siyasetin pek çok tarifi ve tanımlaması olabilir.
Bana göre de kişinin veya toplumun, çevresinde olup bitenleri gözeterek yaşadığı ilişkiler ve süreçtir. Kendimce yaptığım bu tarifi eksik bulabilir ve kendinizce içine tuzunu, baharatını ya da suyunu ilave edebilirsiniz.
Siyasette merak ettiğim hususlardan biri şu olmuştur. Şu bizim bildiğimizi sandığımız siyaset ne zamandan beri ayak oyunlarına, içten pazarlıklara, riyakârlıklara veya kandırmacalara dönüştü?
Siyaset ne zamandan beri insan ve toplum karakterini yerle bir etmeye başladı? Tarihin hangi sürecinde samimiyetsizliğe ihtiyaç duydu?
Günümüzde de bunlar olmuyor mu? Bol bol yaşanmıyor mu? Kafası ütülenen insanlar üzerinden siyaset yapıldığı ilk kez görülen bir şey mi?
İşte ben bu noktadaki mantığı ya da mantıksızlığı çözemiyorum. Bir insan, muhalif gördüğü birine ağzına geleni söyledikten kısa bir süre sonra nasıl olur da onunla aynı safta yer alır? Buna bir mani yok elbette…
Ama bunun anlamı insanın insana, insanın topluma, toplumun insana olan güveni ve inancının sarsılması demek değil midir?
Ya da bunu yapanlar, yaptıklarının nasıl yorumlanabileceğini hiç düşünmezler mi? Hadi bunu da geçtim. Kaba tabiriyle “zikzak” anlamına gelen bu tavrın kitlelere bir şekilde açıklanması gerekmez mi?
Günün birinde yok saydığın o kitlenin karşısına çıkmayacak mısın? Hangi aklın ve hangi dalaletin ürünü bu? Hatta hangi adaletin?
Siyaset bu kadar mı baş döndürüyor?
Size bir başka tablo çizeyim.
Bir partinin kurmay üyeleri arasındasın.
Bir gün öyle güzel laflar ediyorsun ki; herkes seni takdirle karşılıyor.
Ama bir başka gün önceki söylediklerinin tam tersini söylüyorsun. Sonra da oturup insanların inanmalarını bekliyorsun. Daha vahimini söyleyeyim.
O insanlar da sana inanıyor. Niye?
Hangi sebeple? Hangi mantık ve etik gerekçeyle?
Acaba bu yapılanlar “inanma ihtiyacının” ustalıkla kullanılması olabilir mi? Velhasıl siyaset dünyasından bir yığın çelişkili örnekler vermek mümkün… Şimdi en önemli konuya gelelim.
Eğer siyaset yukarıda örneklerini verdiğim bir hale gelmişse…
Herkes körler ve sağırları oynamaya başlamışsa…
Oturup yeniden tanımlanması gerekmez mi?
Uzmanların derin bir çalışma başlatıp bu anlamda bir sonuca gitmesi gerekmez mi?
Tabi böyle bir çalışma yapılacaksa buna ilk katkıyı ben vermek isterim.
İşte yeni siyaset açılımı ve tanımlaması…
“Siyaset insanları yanıltma sanatıdır.”
Çünkü aklı başında insanların yanıltılması bir başarıdır.
Bu da sanatsal düzeyde bir yetenekle mümkündür. Yeniden sormakta yarar var: Siyasetin bu mu dünya?
HOŞÇAKALIN