HER BAŞARILI KADININ ARKASINDA...
7 Haziran milletvekili seçimleri listesi açıklandığı andan beri ev ve cep telefonum susmuyor. Facebooktan mesajlar geliyor. CHP’nin Ankara 2. Bölgeden birinci sıraya yerleştirilen Şenal Sarıhan’ı kutluyorlar. Artık ona telefonla ulaşmak zorlaştığından (çünkü hep meşgul çalıyor) beni arıyorlar. Ben milletvekili aday listelerinin seçilebilecek bir sırasında yer almanın bu kadar önemli sayılacağını, daha önce yaşamadığım için tahmin edemezdim.
Tabii, dostlarım her başarılı kadının arkasında bir erkek olduğunu biliyorlar! Bana ulaşmak istemelerinin bir nedeni de bu olmalı…
1974 yılı yazında cezaevinden çıktığımda kız kardeşim, otuz yaşına basıp tohuma kaçmakta olan kardeşinin artık başgöz olması zamanının geçmekte olduğunu düşündüğünden bana İstanbul’da bir kız beğenmiş. Onu görmek için beni İstanbul’a çağırdı. Gittim ve hiç ummadığım bir biçimde ve zamanda, adını Mamak’taki davalarda duyduğum 1974 affında benimle aynı tarihlerde tahliye olmuş Şanal’la İstanbul TÖB-DER’inde karşılaşınca içimden “Niçin bu kız olmasın?” dedim. Bana cesaret veren, ayrıldıktan bir süre sonra geriye dönüp bana el sallamasıydı! Söylediklerine göre ben o tarihlerde de oldukça yakışıklıymışım! Bir hafta sonraki görüşmemizde hiç de romantik sayılmayacak bir biçimde “Benimle evlenir misin?” dedim. Benim ona iyi bir koca olacağımı hemen anlamıştı ve nazlanacak ya “Yarın cevap vereyim” dedi. Ertesi gün iş tamamdı!
Kendisi devlet için el üstünde tutulacak biri değildi elbet. Benim eşim olmasının da kendisine pekiyi geldiğini söyleyemem. Eş durumundan Fatsa’ya atandıktan sonra yalnız beş ay birlikte olduk. Beni sürdüler, ona da epey eziyet çektirdiler. Okuldan eve, evden okula gidip gelirken öğrencileri ona muhafızlık yaptı.
BOYNUZ KULAĞI GEÇTİ
Evlendiğimiz yıllarda birlikte gittiğimiz yerlerin çoğunda Şenal, “Zeki’nin eşi” diye tanıtılıyordu. Zaman geçtikçe bu bakımdan eşitlendik ve son yıllarda da ben “Şenal’ın eşi” diye tanıtılıyorum. Boynuz kulağı geçtikten sonra artık “Sen geriye çekil” diyecek halim yoktu. Bütün boynuzlar kulakları geçtiğinde dünyanın daha yaşanılır bir yer olacağı kesin iken…
Böyle bir durum birçok erkeğin hoşuna gitmez ama ben zaten kadınların erkeklerden üstün olduklarına çocukluğumdan beri inanmış biriyim. Zaten o hayattaki başarılarını kendi çabası, cesareti, çalışkanlığı ile kazanıyor. Hukuk Fakültesi’ni biz evliyken dışarıdan bitirdi. Bir taraftan öğretmenlik yaparken bir taraftan da hemen bütün mazlumların avukatlığı için koşturdu durdu. İki çocuk büyüttü. Onun belki başka bazı kadınlardan farkı, bütün bu çalışmaları sırasında onun önüne geçmeye çalışmayan bir eşe sahip olmasıydı.
Ben aktif siyasete uzağım. Bizim aile, demokrasinin tam olarak yaşandığı bir yerdir. Bu son adaylığından önce de “Adaylığım hakkında ne düşünüyorsun?” diye sordu. “Sen nasıl istiyorsan öyle yap” dedim. “Bizden istediğin bir şey varsa yapmaya hazırız. Kapıdaki arabayı istediğin gibi donatabilirsin. Ama ben ev ev gezip kimseden oy isteyemem.” Türkiye’de milletvekilliğinin arkasında koşan ve onları seçtirmek için seferber olan kalabalıklara bakmayın, bu kurum bir hayli sorunludur. Ama bir milletvekilinin, parti içinde hizip yapmayarak, kimsenin ayağını kaydırmaya çalışmayarak sağlam ilkeler edinip bunları uygulayarak temiz bir ad bırakması da imkânsız değildir.
BENİM HALİM NE OLACAK?
Bir arkadaş “Şimdi senin halin ne olacak?”diye sordu. Evde yemeksiz kalabileceğimizi düşünüyordu. Oysa bizim hane, Şenal’ın dışarıda bunca koşuşturmasına rağmen hiç yemeksiz kalmadı. Ya yatmadan önce, ya sabah erken kalkarak yemekleri yapıp evden öyle çıkar. Yapmasa da ne gam? Patates haşlayıp, yumurta kırıp yemesini de biliriz.
Biz her akşam yemekten sonra o gün yaşadıklarımız, duyup işittiklerimiz hakkında birbirimize küçük bir “brifing” veririz. Görüş alışverişinde de bulunuruz. Şenal, yazılarımın da dikkatli bir okuyucusudur. Benim bir eş olarak ona yapabileceğim yardım bunlarla sınırlıdır.
Bu adaylık kesinleşince ne düşündüm biliyor musunuz? Şenal’ın 1972’de, basit siyasi bir suçlamadan ötürü İstanbul Gayrettepe’de haftalarca işkence görmesini. Elektrik işkencesinden bütün iç organları beş santim aşağıya düşmüştü. Bu nedenle ilk beş yıl çocuğumuz olmadı. Mamak’taki zalim mahkeme onu akıl almaz bir hukuksuzlukla 20 yıla mahkûm etti. 1986’da Ankara’dan apar topar alınıp Ordu’ya götürülüp nezarete atılmamızı ve Efirli Cezaevi’nde yok yere bir ay tutuklu kalmamızı da unutmuyoruz. Sürgüne gönderilen Sosyal Hizmetler uzmanlarının avukatlığını üstlendi diye kurumun o zamanki müdürü Melih Gökçek tarafından tehdit edilmesini, telefonda kurşun seslerinin dinletilmesini, faili meçhul bir cinayette mağdurun avukatlığını yapmak için Diyarbakır’a gittiğinde havaalanında sırtına silah dayayıp bir daha buralara ayak basarsa öldürüleceğinin ihtar edilmesini…
Adaylık gündeme gelince, Cumhuriyet Kadınları Derneğinde uzun süre birlikte çalıştığı arkadaşları adaylık başvurusu için partiye vermesi gereken 2.500 lirayı toplayarak ona zorla kabul ettirdiler. O, ise bundan önceki delegelerin yaptığı önseçimlerdeki izlenimlerine dayanarak bunun getireceği masraflara katlanamayacağını düşündü ve kontenjan adayı oldu. O kadar çok kişi “Niçin ön seçime girmediniz, size oy vermeyecektik de kime vereceğiz?” dedi ki Şenal önseçime girmeyişinden ötürü pişman oldu. Adaylık kesinleşince bazı arkadaşların gözyaşlarını tutamayışlarında geçmiş zulümlere karşı derin bir kin ve nefreti, geçen yıl siyasi bir operasyonla CKD’nin parçalanmasına ve işlevsiz hale getirilmesine karşı protestoyu görmemek mümkün mü? “Allah doğrunun yarımcısıdır!” sözünü hiç yabana atmamak gerekir. Zaman, mantık ve sağduyu doğrunun yardımcısıdır.
Şenal, 41 yıllık birlikteliğimiz boyunca içinden geçtiğimiz badirelerden de öğrenmiş olmalıdır ki, kontenjandan seçilmiş olmasına bakmayarak parti disipline uymakla birlikte daima mazlumları, ezilenleri, emeği ile yaşayanları savunacaktır. Partisinin genel başkanına karşı da inandıklarını söylemekten geri durmayacaktır.
Demek istediğim: Her başarılı kadının arkasında bir erkek olduğu unutulmasın! (8 Nisan 2014)