KARANLIK GÜNLER
Ülkemiz kara günler yaşıyor, bir türlü bitmek bilmeyen acılar silsilesi içinde yürüyüp gidiyoruz, bir bilinmeze doğru. Nereden geleceği bilinmeyen bir kahpe kurşun, bir gaz fişeği, yönelirken geleceğimize; bazen bir çocuk, bazen de bir adam oluyoruz koca yürekli…
Bir sabah çıkıyoruz evimizden, kafamızda binbir düşünce, geleceğe dair planlarımız, hangi işi nasıl yaparım kaygısı, çocukların okulu, dosyadaki eksikler, çekilecek fotoğraflar. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra ulaşıyoruz işyerimize. Sabah bir kahve, açıyoruz odamızın kapısını, çıkarıyoruz dosyaları, arıyoruz en ufak ayrıntıyı, kim nasıl ölmüş, kim nasıl vurulmuş, kimselerin görmediği ayrıntılarda çıkarıyoruz ortaya bir bir. Fotoğraflardan teşhis ediyoruz olayların faillerini, o sırada elektrikler kesiliyor, birçok şehirde aynı anda, şaşırıyoruz düzelir deyip, işimize devam ediyoruz.
Bir sabah ekmek almaya çıkıyoruz, küçük bir çocuğuz daha 14 yaşında. Merakla ilerlerken yollarda, birden kavgalar, gürültüler, silah sesleri yayılıyor. Eylemciler, polisler karşı karşıya gaz fişekleri atılıyor sağa sola. Birden kafamda bir sıcaklık, keskin bir acı, sonrasını hatırlamıyorum bile. Günlerce annem başucumda beklemiş, herkes uyansın diye gözlerini kırpmamış da, ben bir türlü uyanamıyorum, öyle yorgunum ki, sonsuza dek uyumak işitiyorum. Sonra annem feryat ediyor, babam vakur, binlerce kişi, yürüyor benimle sokaklarda, söz veriyorlar, beni hep uyutanı bulacaklarına. Aylar geçiyor, zaman ilerliyor, bir amca bakıyor benim dosyama, adı Mehmet Selim Kiraz, çalışıyor sürekli, yeni şeyler buluyor, delil diyorlar adına. Büyünce yapmak istediğim mesleği yapıyor. Savcı amca yakalayacak, beni uyutup bir daha oynayamaz hale getirenleri. Bir sabah odasına geliyor savcı amca, yine benim dosyamı açıyor masasında. Sonra birden odasına eli silahlı adamlar dalıveriyor, ne olduysa o anda oluyor işte.
Tam dosyam önümde, Berkin’in son hallerine bakıyordum, nerden isabet etmiş gaz fişeği başına, en yakın açıda kim var, ya da gözünü kaybeden doktorumuza nereden isabet etmiş bu fişek; derken birileri apar topar dalıyor odama. Elleri silahlı, iki kişiler, birden silah dayıyorlar alnıma, ağzımı bağlıyorlar ve beni rehin alıyorlar, fotoğraflarımı çekip yolluyorlar sağa sola, pazarlık yapıyorlar benim adıma. O an en çok çocuklarım geliyor aklıma, bu fotoğrafları görürlerse, o an her şey biterse, bir daha büyüdüklerini göremezsem, Berkin için geldiklerini söylüyorlar, onun katillerini açıklayın diyorlar, birleri ikna için uğraşıyor saatlerce. Fakat durun diyemiyorum, sesim çıkmıyor, ben Berkin için uğraşıyorum, onun dosyası için gecemi, gündüzüme katıyorum, adalet için savaşıyorum ben. Korkusuzca ve yılmadan, Berkin rahat uyusun diye sonsuza dek. Dinlemiyorlar, duymuyorlar, Berkin babasını da üzüyorlar şimdi. Sonra, sonrası hep karanlık, saatler sonra bir ses, bir sıcaklık başımda, sonrası bir uyku, koşturuyorlar sedyeyle, ama ben çok yorgunum, sonsuza dek uyumak istiyorum.
Savcı amca, o da uyuyor şimdi, o da çok yorulmuş, sonsuza dek burada benimle kalacakmış, öyle söyledi bana, saçımı okşadı, babamdan selam getirdi bana…