ORDA BİR ORDU VAR UZAKTA...
Yıllardır haykırıp duruyoruz.
“Doğal güzelliklerimiz var.”
“Yaylalarımız var.”
“Oksijenimiz, Boztepe’miz, Çakırtepe’miz, dağlarımız, denizimiz var.”
“İyi huylu, sıcak insanlarımız var.”
“Yöresel tatlarımız var.”
Kendimi bildim bileli bu ve benzer yanlarımızla hep övünüp durduk.
Haklı mıydık?
Elbette haklıydık.
Bir cennette yaşadığımızı kim inkâr edebilir?
Yaradan, böyle güzel bir memleketi kime nasip etmiş?
Gelgelelim övünmelerimiz o kadar uzun sürdü ki; korkarım hala övünme aşamasındayız.
Hem gurur duyup, hem de hızla uzaklaştığımız bu topraklarda en büyük çelişkiye imza atmak zorunda kaldık.
Hangi ‘akıllının’ yazdığını bilmiyorum.
On yıllar önce kulağımıza şunları fısıldadı:
“Orda bir köy var uzakta…
Gitmesek de, görmesek de…
O köy bizim köyümüzdür.”
Haritaya baktığımızda gerçekten de o köy bizim köy…
Şöyle bakınca bizim köy gibi duruyor.
Hatta gözlerinizi hafifçe kısıp bakarsanız;
“Sanki bizim köye benziyor gibi ama…” şeklinde büyük bir keşif bile yapabilirsiniz.
İçler acısı halimizin daha başka nasıl ifade edilebileceğini kestiremiyorum.
Daha sonra bu, ‘öğrenilmiş çaresizlik’ girdabından kurtulmak için türkülerimizle insanlara çağrıda bulunduk:
“Bahçeye gel bahçeye, kuru fındık bulursun”
“Boztepe’ye çıkmalı, şu Ordu’ya bakmalı”
Ya da…
“Ordu’nun dereleri aksa yukarı aksa…” dedik.
Ama unuttuğumuz bir şey vardı.
Hani; “Gitmesek de, görmesek de o köy bizim köyümüzdür” şarkısı vardı ya?
İşte o şarkıyı çağrıda bulunduğumuz insanlar da biliyordu.
Belki de o yüzden bu nazik davetimize kimseler kulak asmadı.
Söylediğimiz türkülere inat, çocukluğumuzda öğrendiğimiz saçma sapan şarkılar daha baskın çıktı.
Ordulu; Ordu’yu terk etmek zorunda kaldıysa, başka insanların Ordu’ya gelmelerini nasıl isteyebiliriz?
Ordu’daki birçok turizm firmalarının çalışmalarını görüyorum.
Aslında onlar sadece çalışmıyorlar.
Aynı zamanda çırpınıyorlar.
Ordu’nun turizmine hizmet etmek, yalnız onların sorumluluğundaymış gibi…
Ne hazindir ki…
Onların çırpınışlarına topyekûn yardımcı olmak dururken…
Bir taraftar gibi tribüne çıkmış öylece seyrediyoruz.
Sanki insanlar, Ordu’ya akın akın gelirse bundan sadece onlar yararlanacakmış gibi…
Oysa acı gerçek hepimizi yakıp kavuruyor.
Tiyatro çalışmaları ve yaptığım tv programı sayesinde köyleri, beldeleri ve ilçeleri görme fırsatı buluyorum.
Gördüğüm tablo şu:
Ordu’nun kırsalı hızla boşalıyor.
Taşımalı da olsa okullardaki öğrenci sayısı hızla düşüyor.
Genç nüfus bölgeyi terk edeli yıllar oldu.
Camilerde imamın arkasında sadece üç beş yaşlı insan saf tutuyor.
Buna karşın işsizliğe ciddi katkıları olabilecek turizm potansiyelimize dönüp bakan yok.
Nereden mi biliyorum?
Turizm bölgesi ilan edilen Bolaman-Perşembe arasına şöyle bir bakın…
Sadece bu bölgeye bakmak bile, böyle bir sonuca varmak için yeterli değil mi?
Ya da hala havanda su dövmeye devam mı?
HOŞÇAKALIN