ACABA ?
Seçimler halkın yönetime doğrudan müdahale ettiği bir denetim yoludur. Ve seçime sayılı günler kala halkın oyuna ihtiyacın şiddeti arttığından, taleplerimize duyarsız kalınmamalı ve bazı kesimler bir miktar tatmin edilmelidir. Yine bu aralar baskı gruplarının,muhalefetin,kamuoyunun sesi de gür çıkmalıdır ki taleplerin bir miktar ciddiye alınacağı yegane kısa zamanlar, bu zamanlardır.
Ülkemizde siyasi iktidarı belli oranda etkileyecek bir kamuoyunun varlığından şüphem yok değil. Çünkü kim sesini çıkarmaya kalksa kolluk ensesinde vesselam.Ve bu kadar kargaşanın olduğu yerde etkin bir kamuoyundan da söz edilemez zaten. Seçimlere yaklaşırken yine bazılarının ağzına bir parmak bal çalınmaya başlandı. Zamlar,aflar ve bilimum seçim şekerleri dağıtılmaya devam etmekte. Ama benim içimi sızlatan TV’de gördüğüm, madencilerin, kıdem tazminatlarını istemek için cılız seslerini çıkarmaya çalışırken kolluk tarafından susturulmalarıydı. 301 madenci öldüğünde ‘’kömür karası ‘’ sözü sürekli acite edilerek, bu insanların acılarından nemalananların, kıdem tazminatı için uğraştıklarında onları görmezden gelmesi yurdum insanının da farklı bir yüzünün tezahürü. Malum bizim ülkemizde doğalgaz henüz pek yaygın değil ve hala yaygın olarak kömürle nazik ‘’bedenlerimizi’’ ısıtıyoruz. O kömürlerinde bu insanlar tarafından ne şartlarda çıkarıldığını, yaşam ve çalışma koşullarının nasıl olduğunu, daha düne kadar ağlak gözlerle biz izlemedik sanki.
Kaldı ki adamlar haraç istemiyor, emeklerinin karşılığını, hak ettiklerini istiyorlar. Beyaz yakalıların şartlarını iyileştirmek için verilen miktarın belki milyonda birine denk gelmeyecek bir orandır istedikleri. Tamda burada malum şarkıdaki ‘’işçisin sen işçi kal ‘’sözleri çınladı kulağımda. O işçiler olmasa, beyaz yakalılara işsizlikten ölseler ellerini sürdüremeyeceğimiz işleri, kim yapardı, arkamızı kim toplardı acaba? Mesela daha evinin çöpünü atmaktan aciz adamın sokağını, evinin önünü kim temizlerdi? Arabası bozulunca , üstü başı yağ içinde olan tamirci olmasa motor kursuna falan mı giderdi? Çocuğuna yada hastasına bakan bakıcısı olmasa, kaloriferini yakan, çöpünü kapısından alan apartman görevlisi olmasa, hastanede, okulda,kurumda çaycısı, hizmetlisi olmasa bu beyaz yakalılar, hatta topumuz ne yapardık acaba? Sabahın köründe ekmeğimizi çıkaran fırıncıya,kapımıza kadar servis getiren marketçiye, patrona değil patronun da arkasını toplayan işçiye en son ne zaman gülümseyerek teşekkür ettik acaba?
Ama o işçi takımı ses çıkarmaz. Çıkarsa da birşey yazmaz. Görünmezdir o, biz görmeyiz onları, duymayız. Fakirliğe alışıktır o, fakir yaşasın. Nede olsa herhes zengin olamaz değil mi? Olamaz, olmamalı da zaten ama adil olmalı. Herkes adil olmalı. 106 yaşında olup, verilen yaşlılık maaşını hak etmedim deyip almayan nine kadar onurlu olmalı. Seçim şekeri, sus payı olduğunu bile bile 3 kuruşa 3 maymunu oynayanlardan olmamalı. Biraz kafayı işletmeli biraz vicdanı dinlemeli. Ennihayetinde ölümlü dünya, kimseye kalmadı kalmaz da.
Biz müslüman ülkeyiz. Komşusu açken tok yatan bizden değildir der mübarek dinimiz. Sadece farzları kılmak değildir vazifemiz, sosyal yaşamı düzenler kutsal kitabımız. Bizler şimdi kapı komşumuzu tanıyormuyuz ki açlığını, tokluğunu bilelim ama müslümanız. O işçiler madenlerde can verirken, can veremeyene de hayat zindan olurken biz yine nelerden ahkam kesiyoruz acaba?
Demem o ki, şu mübarek seçim pastasından işçiye, emekçiye, üretene, çiftçiye de bir dilim düşer mi acaba? Çiftçiye verilen dönüm parasını, kendi toprağındaki hazine arazisini satın alması için geri almaktan bahsetmiyorum. Çiftçinin emeğinin hakkını yine çiftçinin almasını kastediyorum,toptancının, aracının değil. Bu aralar en çok hak isteyen kim, susan kim? Bir bakarsak,bir duyarsak kimin hakkının yendiğini anlayabiliriz. İnsan gerçekten canı yanmasa kendini bu kadar hırpalamaz. Emeğin hak ettiği saygıyı göreceği günleri ömrümüz vefa ederse görürüz inşallah. O gün geldiğinde o emekçiler bize hakkını helal eder mi acaba?