YENİ TÜRKİYE
Seçim çalışmaları son hızla devam ediyor. Her yerde aday adayları, reklam tablolarında, televizyonlarda, radyolarda gülümseyen yüzler görüyoruz. En çok gördüğüm slogan ise, iktidar partisi adaylarının resimlerinin bir yerinde yazan ‘YENİ TÜRKİYE’ sloganı.
Ben yeni Türkiye’yi gerçekten merak ediyorum. 12 yıldır iktidarda olan bir partinin halen yeni Türkiye sloganını kullanmasını anlamak güç. Zaten 12 yıllık bir süreçte, bu yeni Türkiye’nin temellerinin atılmış ve hedefinin yerini bulmuş olması gerekirdi. Ülkenin 12 yıllık süreçte geldiği noktaya baktığımızda, yeni Türkiye’nin gelecekteki daha yeni halinin pek de iç açıcı olduğu söylenemez.
Geçen hafta, 8 Mart Dünya kadınlar günüydü ve çeşitli etkinlikler gerçekleşti yurdun dört bir yanında. Kadına şiddet, kınandı, lanetlendi ve çözüm önerileri tartışıldı. Fakat aynı saatlerde ve günlerde, her gün, üç kadın daha öldürüldü. Şiddet son yedi yılda %1400 arttı. Yeni Türkiye’de kadına şiddet bir türlü önlenemez bir yükselişe geçti. Siyasiler kadın bedeni, kadın varlığı üzerinde söz söyleme, kadın davranışlarını yönlendirme, siyasette kadını geri planda bırakma ve karar mekanizmalarının dışında tutma konusunda gelişme gösterdiler. Bir kadına kaç çocuk doğuracağını, çocuk doğurup doğurmayacağını, nasıl güleceğini, nasıl giyineceğini ve nerede duracağını göstermek erkek siyasetinin işi oldu bu ülkede. Kadın birey olmaktan uzaklaştırılıp, varlığı yadsınır bir varlık oluverdi.
Yeni Türkiye’de eğitim sistemi hiç olmadığı kadar çok değişti. Sınavlarda usulsüzlük, atamalarda yanlışlık, her yıl değişen ilköğretim sistemi, eğitimde birlik ilkesinden, eğitimde laiklik ilkesinden ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık ilkesinden uzaklaşmak, gün geçtikçe normal oldu. Eğitimde ezbercilik, sınavlara endeksli bir çalışma, sorgulayıcı ve araştıran bir sistemden uzaklaşma temel oldu.
İnsanlar arasındaki ilişkiler de bir değişti son yıllarda. Güvensizlik arttıkça arttı. Kutuplaşma, senden benden söylemleri, dil, mezhep farkları vurgulanmaya başlandı gitgide. Komşuluk ilişkileri zayıfladı, şehirlerde korunaklı alanlarda yaşayanlarla, gelir dağılımında alt sıralarda olanlar arasında büyük uçurumlar oluştu. Gelir dağılımı adaletsizleşti.
Yargıya güvenin azaldığı ve yargının siyasallaşması söylemlerinin hiç bu kadar arttığı görülmemişti. Tabi ki her dönemde liyakat ilkesine bağlılıktan sapmaların ve kayırmacılığın görülmesi mümkündü fakat hiç bu kadar açık ve herkesin kabul ettiği şeklide olmamıştı bu zedelenme.
Yeni Türkiye’de doğa öyle hor görülür, eski öyle çabuk tüketilir oldu ki, çevremizi korumak, yeşilimizi, suyumuzu, ağacımızı istemek aykırı bir şey oluverdi Şehirler hep daha fazla rant, hep daha fazla beton bloklarla kuşatıldı. Tarihe saygının ve eski eserleri korumanın pek bir anlamı kalmadı. Adı üstünde eskiye yer yok bu düzende.
İnsanların eski değer yargıları da pek kalmadı denilebilir. Ahlak anlayışı değişti, yardımlaşma, güven duyma, çalışma, üretme, çalışana saygı, gibi değerler çoktan rafa kalktı. Yeni bir insan modeli oluştu bu ülkede. Adı üstünde Yeni Türkiye…