ÇEKTİĞİMİZ SIKINTILARIN ALTINDA NE VAR?
Hiç düşündünüz mü?
Acaba çektiğimiz sıkıntıların altında ne var?
Bazı insanlar neden bir türlü mutlu olamıyor?
Birçoklarını imrendirecek boyutlarda varlığa kavuşanlar neden bir türlü huzuru bulamıyor?
Ah o huzur!
Tam anlamıyla sihirli bir kelime…
Ve bazıları o muhteşem kavramı asla yaşayamayacak…
En ‘şaşalısından’ arabaları olsa bile…
En ‘debdebelisinden’ köşklerde otursalar bile…
En ‘göz kamaştırıcı’ kariyere sahip olsalar bile…
En ‘yoğunundan’ sosyal nüfuzu bulsalar bile…
En, en, en…
Nereye kadar?
Kim, en iyinin ardına düşmüş de mutluluğun zirvesini görmüş?
Bildiğiniz böyle bir örnek var mı?
Bulamazsınız…
Zaten bulduğunuzu zannettiğiniz ‘şey’, benim kastettiğim ‘şey’ olamaz.
En iyiye sahip olmak, mutluluğun geleceği anlamına gelmiyor.
Hiçbir konforun vereceği haz sonsuz değildir.
Zaten ‘haz’ dediğin şey geçicidir.
Gelip geçmeyecek olanı bulabiliyor musun?
İşte mesele bu…
İstisnaları hariç tutarak söylüyorum:
Zavallı insanoğlu zannediyor ki; fiziksel ihtiyaçlar karşılandıysa mutlu olacak.
Mesela karnı doyduysa…
Mesela güzel kıyafetler giyindiyse…
Ele güne karşı ‘rezil’ olmadıysa…
Yaşadığı hayat, toplum tarafından takdirle karşılanıyorsa…
Veya yaşamını toplumun beklentilerine göre şekillendiriyorsa…
Ve hatta hayatının her aşamasında ‘toplum ne der?’ kaygısıyla uykusuz geceler yaşıyorsa…
Örnekleri artırmak mümkün…
Ama insanın ya da bireyin bu anlayışla mutlu ve huzurlu olması mümkün değil…
Yanılıp da bu türlere huzur ve mutluluk dileseniz bile nafile…
En pahalı ‘oyuncakları’ hediye etseniz de o insanı mutlu kılamazsınız.
Zira bu türler; fiziksel ihtiyaçlarının yanı sıra hep bir şeyleri unutarak, görmezden gelerek ve farkında olmayarak yaşarlar.
Nedir onlar?
Pek tabi ki; ruhsal ve zihinsel ihtiyaçlar…
O nedenle insan için sadece midesini doyurmak yetmiyor.
Ruhunu da doyurmalı insan…
Beyinde ve iç dünyada olan bitene de çeki düzen vermeli insan…
Mesela ‘değerlere’ değer vermeli…
Bir dostluk ilişkisini gereksiz görmemeli…
Vefayı bilmeli mesela…
‘İnsan sıcaklığı’ onun semtine de uğramalı…
Çevresinde istemediği olaylar olduğunda kabullenmeli…
Kabullenmediğinde çözümün de mümkün olamayacağını bilmeli…
Bu durumda mutluluğun çok çok uzaklardan kendine ‘nanik’ yapacağını tahmin etmeli…
Affetmeli mesela insan…
Çünkü affetmezse yükünün daha da ağırlaşacağını ve hiçbir şeyin değişmeyeceğini fark etmeli…
Kafasındaki sıkıntılara yoğunlaştıkça, o sıkıntıların daha da büyüyeceğini öngörmeli…
İnançlarına sarılmalı insan…
Bir şeylere adamalı kendini…
Adadığı her neyse, kendisini insan yapacağına inanmalı…
Kültüre sanata değer vermeli örneğin…
Bu ve benzer değerler olmadan insanın huzurlu ve mutlu olmasının yolu hep kapalıdır.
Ve hatta o kapıyı farkında bile olmadan kendi eliyle kapatmıştır.
HOŞÇAKALIN…