BEYT-UL MA'MÜR YOLUN YARISI
Geçen haftaki yazımda sizlere sistem ile sorgulamayı tasarım halinde sunmuştum. En önemli detayı da bu noktada belirtmek isterim ki yazdıklarım baki kalacaktır. Çünkü söz uçar yazı ebediyete kadar kalır!
Şimdi gelelim bu yazılarımın amacına... Bütün olarak bir tablo gibi görsel algı oluşturarak, hepimizde var olan farkındalıklarımızı gizlediğimiz tozlu kütüphanemizden çıkarmak!
Dünya üzerinde tüm varlık ve oluşumlar ile iç içeyken, bir anlık bile olsa kendi menfaatimizi düşünmeden bunları bir tablo olarak seyredip anlamak. Bizler anlamaktan önce hep gereksinimlerimiz doğrultusunda hareket ediyoruz. Bu hareketler bilinçsiz olduğu müddetçe yaşadıklarımız kendi çizdiğimiz kadere göre bizlere etki ediyor. Peki, gereksinim duyduğumuz her şey için aslında bir bağlılık oluşturduğumuzun kaçımız farkında mesela? Ki aslında bilinçsizce duyduğumuz gereksinimler ile yarattığımız bağlılıklar ile her şeyi tanımladığımızın farkında mıyız?
Neden bunca sorular sorduğumu sorgularken kelamlarımın içindekileri aslında biliyor olmanız güzel! Bu sorgulamaları bir örneğe dökelim şimdi;
İnsanlar arasındaki gereksinimlerin yarattığı bağlılık (kan bağı dışında), arkadaşlık ve dostluklarımızda bilinen veya bilinmeyenleri konuşmak, tartışmak, dertleşmek ve güvenmek nasıl da olumlu bir olgu olarak görünür bizlere. Halbuki gerçeğin mayası gözle görülmez kelamını da hepimiz çok iyi biliriz. Yani gerçek (hakikat) her daim bizlere olumlu ve olumsuz olarak yansır.
Aynanın karşısında sağ elinizi kaldırın ve bakın, karşınızdaki aksinizin sol elini kaldırdığını göreceksiniz. Bununla anlatmak istediğim, dost sandıklarımızın düşman olabileceği gerçeğidir. Bu hakikati görmek için karşımızdakinin neyi özendirdiğine bakmanız yeterli aslında. Kaliteyi mi yoksa kalitesizliği mi özendiriyor hissedersiniz. (Hissetme konusuna şu an çok girmek istemiyorum. Çünkü bu konuda sadece gazeteye yazı değil, 10 cilt kitap yazılabilir!)
Anlayacağınız şu, aslında olumlu sandığımız çoğu bağlılıklarımız olumsuzlukları da içinde barındırmaktadır.
Her zaman bir olguda sonuca bakılmalıdır. Her sonun bir başlangıcı getirdiğini önceki yazımda sizlere belirtmiştim. Aynı şekilde en iyi ile en yüksek kalitede yeni başlangıçlar olabilir mi ona bakmalıyız. Sonra sorgulamayı güçlendirmeliyiz ki, sona yaklaşırken farkındalıklarımızı daha net bir tablodan görebilelim.
Tüm bunların denizin üstünde yürümek ile ne alakası var derseniz, deniz sonsuz ve sınırsızdır. İçinde kalırsanız boğulabilirsiniz; ama üstünde yürüyorken sonsuz kavramları algılayabilir ve yolunuza engelsiz devam edebilirsiniz.
Bağlılıklarınızı yeniden gözden geçirin. Verdiğim örneğe takılı kalmayın. Yaptığınız iş, beslediğiniz kuş, cebinizdeki para ve kendinize olan saygınızı bile gözden geçirin. Güneşi tepenize alıp dik açı ile gölgenizi göremezsiniz, tam karşınızdayken güneşin gölgenizi nasıl da yücelttiğine bakmalısınız.
Geçmiş geleceğin aynasıdır, bugün şu an yaşıyoruz. Bir ömrün bir gün olduğunu benimsediğiniz zaman, geçmişten on, yirmi, ... vs. yıl ilerisinde neyin var olup neyin olmayacağını kavrayabiliriz. Belki de ona göre bir pencereden bakabiliriz. Herkesin bakış açısı farklıdır. Arka pencereden bakmaya devam edersek önümüzde neler olacağını göremeyebiliriz.
Ben hala aynı denizin üstünde yürüyorum. Menfaatten uzak, bağlılıkları gözden geçirmiş bir şekilde yüzdükçe dalgalar oluşturabiliyorum. İşte bu dalgaları siz şu anda okuyorsunuz. Ve bu dalgalar kıyınıza doğru açılıp ayaklarınıza değecek. İşte o zaman anlatmaya çalıştığımı hissedeceksiniz. Yüreklerinize sınırsız su değdireceğim. Kelamlarım daha anlaşılır ve net olacak.
Bir sonra ki yazımda sizlere zaman kavramını tasarlayacağım. Ve asla unutmayın ki; tüm bunları değerli kılan uğrunda harcanan zamandır! Hayırlı Cumalar...
Sevgi ve Saygılarımla
Mimar Elif Çamaş