MİLLETVEKİLİ OLSAYDIM EĞER..
Zeki Sarıhan
Milletvekili adayı olmak isteyenlerin devletteki görevlerinden kitle halinde istifa ettikleri bir güne rastladı. Emekli öğretmen, eski kitapçı ve her zaman şair Zeki Gezici, facebooktaki sayfasında bir duyuruda bulundu. “Benim milletvekilliği için iki adayım var: Ataol Behramoğlu ve Zeki Sarıhan” diye yazdı. Hatta Behramoğlu’nu Kültür Bakanı, beni de Millî Eğitim Bakanı olarak görmek istediğini belirtti.
Zeki Gezici, İstanbul Kitap fuarlarına gittiğim zaman standımıza uğrar, oradakilere şöyle derdi:
— Benim cumhurbaşkanı adayım Zeki Sarıhan’dır!
WEskiden nerdeyse her Türk anasının oğlunun beşiğini sallarken:
—Oğlum büyüyecek, paşa olacak! diye kendi kendini avutması gibi. Tabii bu çocukların yarısı kızıl ve kızamık gibi hastalıklardan daha on yaşına basmadan ölür, yaşayanlar da ya çitçi çoban olur ya da yorganını sırtlayarak iş bulup çalışmak için İstanbul’un yolunu tutardı…
Zeki Gezici, cumhurbaşkanlığı makamının doldurulmuş olduğunu ve kolay kolay da boşalmayacağını görmüş olmalı ki, yaklaşan milletvekilliği seçimlerini de vesile sayarak vites küçültmüş.
ALDI MI BENİ BİR DÜŞÜNCE!
Aldı mı beni bir düşünce? Facebook arkadaşları, işin aslını faslını öğrenmeden Zeki’yi benim konuşturduğumu sanacaklar. Yapılan yorumlara bakılırsa işi ciddiye alanlar bile olmuş.
Daha önce de en az üç kez (1991, 1999, 2002) başıma böyle bir iş gelmişti. Genel seçimlerde milletvekilleri aday listelerinde yer almam önerilmiş ama kabul etmemiştim. Hatta bir seferinde “Bakalım arkadaşlar ne diyor?” diye 14 kişiye sordum da 5’i “kabul et” 9’u ise “Kabul etme” demişti. Seçimlerden sonra Partinin başkanı Genişletilmiş Parti Meclisi toplantısında (18 Kasım 2002) herkesin duyacağı şekilde beni azarlamıştı:
—Zeki Sarıhan! Ben bu partinin başında bulunduğum sürece, hiçbir zaman aday olamayacaksın!
Ben de yerimden ona şöyle seslenmiştim:
— Size aday olacağımı kim söyledi ki?
Daha sonra kendisine bir mektup göndererek bu anlayışından ötürü endişelerimi bildirmekten de geri durmadım: Demek ki, partisinden birinin Meclis’e girmesine karar verecek olan salt kendisiydi. Ne ön seçim, ne bir ekip kararı. O ne derse o! Böyle milletvekilliğini ben ne yapayım?
Partinin seçimlerde hiçbir varlık gösteremeyeceği anlaşılıyordu fakat başkan bu kanıda değildi. O, partinin barajı aşacağına içtenlikle inanıyordu. En fazla yüzde yarım ile yüzde 10 arasında ne kadar fark varsa, başkanın her seçimde yanılma katsayısı da o kadardı.
Ama benim aday olmayı reddedişimin nedeni partinin az oy alacağını bilmem değildi. Ben milletten bir şey istemekten son derece utanan biriyim. Şimdi halkın önüne çıkarak “Milletvekilliği için bana oy verin!” nasıl derdim? Oy istediklerimden kaç kişi, bunu kendim için değil de millet için istediğime inanacaktı?
Ataol’u bilmem ama ben şimdi bir partiye bile kayıtlı değilim.
Hem ben milletvekili olmayı istiyor muyum bakalım!
Çok eski arkadaşım olmasına rağmen Zeki’ye bile kendimi doğru tanıtamamışım.
Bir kere ben milletin karşısına çıkıp da oy istediğimde herkesin aklına bol maaş, danışmanlar, sekreterler, gittiğim yerlerde “Vekilim! Vekilim” diye yağ çekmeler gelmeyecek mi?
— Kendim için istiyorsam namerdim, ben millete hizmet etmek istiyorum! desem,
—Millete hizmet edecek başka fırsat mı yok? diye soracaklarını adım gibi biliyorum. Nice şairimiz, yazarımız, ressamımız, tiyatrocumuz, gazetecimiz, sendikacımız, toplum önderimiz var ki millete hizmette milletvekillerini yaya bırakır. Hep mazlumları savunan avukatlar, mucitler, binlerce öğrenci yetiştirmiş bilim adamları, öğretmenler… milletvekillerinden daha mı az önemli ve daha mı az etkindirler?
Oraya seçilmek için can atanlara bir diyeceğim yok. Herkesin bir tercihi var. O kadar çok faydalı meslekler ve millete yararlı olma yolları varken milletvekilliği gibi bir göreve hiç talipli değilim.
Zeki Gezici’nin önerisini uygun gören bir hayli arkadaş olmuş. Hepsine minnettarım. Yalnız içlerinden bazıları:
—Eşi de buna layık, ikisini de isteriz! diye not düşmüşler! Bir kaçı ise benim için “Alınmasın ama biz eşi için çalışacağız” diye yazmışlar.
Bir sürü politika heveslisinin milletvekilliğine aç kurt gibi saldırdığı bir dönemde, bir aileden iki kişi zaten fazla olurdu. Ayrıca bu öneri bir aile içi geçimsizliği de ateşleyecek gibi... Zeki Gezici, kendi önerisinin gölgelenmemesi için onlara: “Siz de kendi sayfanızda kendi önerinizi yapın. Benim önerimin önünü kesmeye ne hakkınız var?” diye cevap veriyor.
ALNIMA SİLAHI DAYASALAR BELKİ!
Hani bütün direnmelerime rağmen, beni milletvekili yapmak isteyenler alnıma silah, boğazıma bıçağı dayasalar, ne yapacaksın, can tatlıdır, o zaman mecburen kabul etmek zorunda kalabilirim.
Ama o zaman da başkanın gözlerinin içine bakan bir milletvekili olmam. Şimdiki gibi düşündüklerimi ve bildiklerimi açık açık söylemeye ve yazmaya devam ederim.
Bir de milletvekili maaşını almayı reddederim. Ne demek milletvekili maaşı? Milletvekilliği maaşla mı yapılır? Benim emekli maaşım bana yetiyor.
Önceki yıl iki milletvekili ile bir günlük yolculuk yapmıştım. Maaşlarının yetmediğini yana yakıla anlattılar da cebimdeki parayı çıkarıp veresim geldi! Her önlerine çıkan onlardan para istiyormuş. Düğüne git, para, bayrama git para, sünnete git, cebine davran… İllallah demişler.
Bana gelecekte de oy versin diye kimsenin sakalına tarak asmam, kimsenin çocuğunu, damadını, gelinini, kızını işe yerleştirmeye çalışmam. Milletvekillerinin görevi bu mudur, yasa yapmak ve hükümeti denetlemek midir?
“Milletvekili olsaydım eğer…” diye yazıya başladım ama gördüğünüz gibi benden milletvekili olmaz. En iyisi Zeki Gezici teşekkürlerimi kabul etsin ve başka bir aday bulsun…