MASAL
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde bir ülke varmış. Bu ülkede herkes birbirini sever, sayar, güven içinde yaşarmış, kimse kimseden şüphe etmez, arkasından konuşmaz, sözlerine inanırmış.
Ülkede yolsuzluğun, yoksulluğun adı bile bilinmez, rüşvet, hırsızlık gibi kelimeler kimsenin lugatında yeralmazmış. Kimse kimseyi düşüncelerinden dolayı yargılamaz, herkes özgürce düşüncelerini söylermiş.
Ülkeyi yönetenler, sadece hizmet için çalışır, aldıkları paraları da halka hizmet için kullanırmış, yönetenler hiçbir menfaat elde etmediği gibi, tüm vatandaşlarla da eşit haklara sahiplermiş. Maaşları öğretmen maaşları ile aynı seviyede, sağlık güvenceleri, emeklilikleri herkesle aynı düzeydeymiş.
Eğitim herkese eşitmiş, özel okul, devlet okulu diye birşey yokmuş. Tüm çocuklar aynı imkanlardan faydalanır, aynı haklardan yararlanırmış. Üniversite sınavı, lise sınavı diye sınavlar yokmuş, çocuklar, çocukluklarını yaşar, öğrenerek, uygulayarak ve anlayarak eğitim görürmüş. Ezbercilik, kalıp gibi bireyler yetiştirme, hiç istenmeyen şeylermiş. Ne kadar özgür düşünceli, soran, sorgulayan birey varsa, tüm devlet yetkilileri o kadar mutluymuş.
Yargılamalar her zamanda ve herkes için eşit gidermiş. Kimse karar verirken, zan altında bırakılmaz, her bir birey, aldığı cezayı hakettiğini düşünürmüş. Değişen iktidarlar, devletin en önemli erkine hiçbir surette etki etmeyi aklının ucundan bile geçirmez, günü birlik yasalar çıkarıp, kimsenin aklını karıştırmazmış. Savunma hakkını her birey, avukatları eliyle özgürce kullanır, avukatlarının dosya inceleme yasağı gibi dertleri olmazmış. Yargılamada sav ve savunma eşitmiş.
Sokakta yürürken, biriyle konuşurken, tartışırken kimseye makul şüpheli gözüyle bakılmaz, her insan önce güvenilir bir birey, sonra ciddi bir şüphe varsa, şüphelenilir olurmuş.
Kimsenin malı, para kutuları, saatleri, altınları, kimsenin çenesini yormazmış. Herkesin yeteri kadar malı, mülkü varmış. Kimse haddinden fazla, haketmeden zengin olmayı aklından bile geçirmezmiş. Herkes yaptığı işe göre, çalıştığı ve başardığı kadar kazanır ve iyi yaşarmış. İşe alımlarda liyakat ilkesi en baş ilkeymiş. Siyasiler hiçbir tanıdığını, yetenekli değilse bir işe aldıramaz, haketmeden kimse bir iş yapamazmış. Herkes yaptığı işin hakkını verir, işçiler güvenlikli bir ortamda çalışır, ihmalden dolayı işçi ölümleri diye bir kavram olmazmış.
Bütün bunlar masalmış, ya bir de gerçek olsaydı, bu ülke ne denli yaşanılır bir yer olurdu...