PAKETLER ÜLKESİ
BMM Genel Kurulu'nda kamuoyunda 'yargı paketi' olarak bilinen kanun teklifi, 17 ret oyuna karşı 211 oy ile kabul edildi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, kamuoyunda 'yargı paketi' olarak bilinen ve iktidarla muhalefet arasında sert tartışmalara neden olan 6572 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"u onaylayarak Başbakanlık’a gönderdi.
Kanun teklifi hâkim ve savcı ücretlerinde artış, polise 'kuvvetli şüphe' yerine 'makul şüphe'de arama yetkisi, Danıştay ve Yargıtay'da üye ve daire sayısı artışı ile 4 bin hakim adayı alınmasını öngörüyor.
Yasa teklifinin en önemli unsurlarından biri, Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki (CMK) şüphelilerin üstünün, konutunun, işyerinin aranma şartlarını düzenleyen 116. Maddesindeki şartları yumuşatması. Yasanın mevcut halinde bu yönde bir arama kararı çıkarılabilmesi için ‘suç delillerinin elde edilebileceği hususunda somut delillere dayalı kuvvetli şüphe’ olması gerekiyor. Teklif ile ‘somut delillere dayalı kuvvetli şüphe’ yerine ‘makul şüphe’ yeterli sayılıyor. Türk yargı sisteminde böylesine bir düzenlemenin nasıl bir keyfiliğe yolaçacağı malumunuz. Şimdiden yasanın etkilerinin hissedildiği, bu yönde tutuklamalar ve soruşturmalar yürütüldüğü görülüyor. Daha önce Ergenekon soruşturmaları döneminde bile makul şüphe yasada yeralmazken yapılan uygulamalar ortadayken, şimdilerde bunun ne gibi anti demokratik etkileri olacağı önceden görülmekte.
Yasa ile Avukatların soruşturma dosyasına ulaşım hakkı yeniden kısıtlanıyor. Yargının üç temel unsurundan biri olan avukatların yetkilerinin sınırlandırılması, savunma hakkını geriye götüren bir düzenlemedir. Adil yargılamayı sekteye uğratan, savunma hakkını baştan kısıtlayan bir düzenlemedir. Mevcut CMK’nın 153. Maddesi gereği savunma hakkının bu önemli parçası sınırlanamazken, teklif ile,‘soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek’ durumlarda bu hakkın sınırlanabileceği öngörülüyor. Bu adım da tıpkı arama konusunda olduğu gibi Şubat 2014 öncesine dönüş içeriyor. Şubat 2014’ten önce tam da bu yönde bir sınırlama CMK’da bulunuyordu ve verilen keyfi sınırlama kararları savunma hakkını ciddi biçimde ihlal ediyordu. 17 Aralık ve 25 Aralık soruşturmaları ile bu ihlallere aniden ilgi duymaya başlayan hükümetin ilgisi artık tükenmişe benziyor.
Teklif ile Türkiye’nin gündeminden hiç düşmeyen telefon dinlemeleri yeniden tartışma konusu oluyor. Aynı ‘elkoyma’ durumunda olduğu gibi, tüm telekomünikasyon iletişiminin takibi (CMK 135), gizli soruşturmacı atanması (CMK 139) veya teknik takip yapılması (CMK 140) gibi tedbirlerin uygulanabileceği suçlar listesi genişletiliyor. Artık bir soruşturma kapsamında telefonunuzun dinlenmesi, mesajlarınızın takip edilmesi, işyerinizin dinlenmesi, polis tarafından takip edilmeniz daha kolay hale geliyor.
Bu yasa ile Polisin olaylara müdahale yetkisi de arttırılıyor. Polis bu düzenlemeyle, yeri geldiğinde göstericiyi doğrudan hedef alarak gaz fişeği atacak, göstericileri doğrudan hedef alarak ateş edecek ve bunlara rağmen her daim cezasızlık zırhı ile korunacak, hakkındaki soruşturmalar yargılamalar hep sürüncemede bırakılacak.
Günümüzde son yaşanan olaylarda dahi, yargılamanın yeterince sürüncemede bırakıldığı, suçluların bir türlü cezalandırılmadığı ve keyfi uygulamaların önünün alınmadığı ortada iken, böyle bir düzenlemenin sonucunun nereye varacağı aşikar. Kısacası yapılan bu düzenlemelerden biran önce dönülmezse, demokratik bir ülke olmanın gereklerini asla yerine getiremeyeceğiz.