MAKUL ŞÜPHE
Bugün 12 Aralık 2014, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabul edilişinin 66.yılını kutladık iki gün önce, 10 Aralık’ta. Kutlanacak bir gün var mıydı, biz bu evrensel beyannameye attığımız imzanın hakkını veriyor muyuz, yorumu size bırakmak lazım.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 11. maddesi der ki ‘ Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu olduğu saptanmadıkça, suçsuz sayılır.
9. ve 10. madde ise şöyle der ‘Madde 9- Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez.
Madde 10- Herkesin, hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine bir suç yüklenirken, tam bir şekilde davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakça ve açık olarak görülmesini istemeye hakkı vardır.
Şu anda bu ülkede, suçluluğu sabit olmadan, neyle suçlandığını bile tam olarak bilmeden tutuklu yargılanan onca insan varken, yine keyfi bir yargılamayla uzun yıllar tutuklu kalıp, sonrasında insanlar hiçbirşey yokmuş gibi serbest bırakılırken, bizlerin bile mahiyetini tam olarak anlamadığı, savunma hakkını kısıtlayan, savunmayı adeta yargının dışında bırakan, yasa mahiyetinde birbiri ardı sıra torba yasalar, yargı paketleri çıkarılırken, bizlerin bu beyannameyi uyguluyor olduğumuzu söylemek mümkün mü?
Ülkemizde son yıllarda yaygınlaşan bir yargı paketi uygulaması var, malumunuz. Son olarak hazırlanan yargı paketi ile Ceza Yargılamasında makul şüphe kavramı giriyor hayatımıza. Şu anki uygulamada olan, kuvvetli suç şüphesi, yeni paketle makul şüpheye indirgenecek. Avukatların dosya inceleme yetkisi sınırlandırılacak.
Bu uygulama beraberinde büyük bir tehlike getirecek. Değişen siyasi iktidarlarla, keyfi tutuklamaların, keyfi suç isnatlarının oluşumu artacak. Yargılamanın bağımsızlığı ve yargı süreci başından itibaren, tarafsızlığını yitirecek. Hammurabi kanunlarında bile, kuvvetli suç şüphesi aranırken, şimdi makul şüphe kavramının hayatımıza girmesi nasıl açıklanabilir bilmiyorum. Hammurabi kanunlarında, birine suç isnat eden bunu ispatlayamazsa, ölümle cezalandırılıyormuş.
Düşüncenin suç olmaktan çıkarıldığı bir çağda, düşünce ve düşündüklerini yazmanın suç sayıldığı ve sırf bu sebeple aylarca, yıllarca tutuklu kalınan bir ülkede insan gönül rahatlığıyla yaşayabilir mi?
Henüz suçluluğu kanıtlanmamış ve kanıtlanması zor olan bir insanın, makul şüpheyle cezalandırılması, tutuklu kalması ve ne için tutuklu kaldığının hiçbir hukuki açıklaması olmaması hukukun hangi temel ilkesiyle bağdaşabilir?
Madde 12- Kimsenin özel yaşamına, ailesine konutuna ya da haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, şeref ve adına saldırılamaz.
Herkesin bu gibi karışma ve saldırılara karşı yasa tarafından korunmaya hakkı vardır. Oysa insanlar dinleniyor ve herkes şüphe içinde ne diyeceğini bilemiyor. Makul şüpheyle insanlar dinlenebilip, tutuklanabiliyor.
Madde 20 .1. Herkesin silahsız ve saldırısız toplanma, dernek kurma ve derneğe katılma özgürlüğü vardır. Diyor, fakat öğrenciler protesto gösterisi yaptığı için, örgüt üyeliği suçlamasıyla neredeyse ömür boyu hapisle yargılanıyor. Halen kitaplar hem delil hem de suç aleti olabiliyor. Gençler en çok konuşup, karşı çıkacakları dönemde, en ağır cezalarla yargılanıyorlar. Demokratik gösteri hakkını kullananlar, tomalarla, gaz fişekleri ile yaralanabiliyor, hatta kazayla ölüyor insanlar, sırf karşı çıkma haklarını kullandıkları için.
‘Herkes sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahiptir der’ İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi. Oysa ülkemizde, siyanürle altın aramak için insanların yaşam alanları yokedilip, binlerce ağaç kesilebiliyor. Birileri daha çok kazansın diye, sularımıza siyanür karışmasına göz yumuluyor, Her gün bir Hes daha açılırken, nehirlerimizin suyu tükeniyor, doğal alanlarımız yokolup, çevremiz günden güne betonlaşıyor.
Madde 23 der ki ‘1. Herkesin çalışma, işini serbestçe seçme, adaletli ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır.
3. Herkesin kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır ve gerekirse her türlü sosyal koruma önlemleriyle desteklenmiş bir yaşam sağlayacak adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır.’
Yüzlerce işçinin maden ocaklarında, inşaatlarda hayatını kaybettiği, halen hiçbir önlem alınmadan çalıştırıldığı bir düzende nasıl bu maddenin uygulanabilirliğinden sözedebiliriz.
Kimileri zenginliğin üst sınırında yaşarken, açlık sınırında yaşayan ve en elverişsiz şartlarda çalışan insanların varlığını nasıl yadsıyabiliriz.
Madde 7 der ki ‘ Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasanın korunmasından eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Herkesin bu Bildirgeye aykırı her türlü ayrım gözetici işleme karşı ve böyle işlemler için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır.’ Fakat kimilerinin dokunulmazlığı halen vardır ve bu dokunulmazlık onlara dokunanları da kapsamaktadır.