DÜNYANIN GİDİŞATI
Hangi televizyon kanalını açsam, ya da hangi gazete sayfasını çevirsem, savaş ve şiddet haberleri ile karşılaşıyoruz. Bir hızlı düğmeye basılmış da, insanlar sanki ilkel topluluklar halinde sadece kin ve nefret duygularıyla bilenmiş birbirlerine karşı. Savaşın en ilkeli, en kalleşi, en acımasızı sarmış çevremizdeki coğrafyayı.
Ülkemizin hemen yanıbaşında Suriye’de, Irak’ta gerçekleşen savaş gün geçtikçe yayılıyor. Sınırlarımızdan içeri her gün yüzlerce insan giriş yapıyor. Sıcak çatışmalar, sınırlarımızın hemen yanıbaşında gerçekleşiyor. A.B.D, İngiltere ve Fransa, İŞİD birliklerini vurma kararı aldı ve askeri harekata başladı. Şimdi, Türkiyeden de aynı kararı alması bekleniyor. Aslında Meclis’te, bugün yarın görüşülecek tezkere ile, bunun kararı verilecek. Türkiye savaşa dahil olacak mı? Ya da ne ölçüde bir savaşın içinde yeralacak.
Açıkçası, Türkiye’nin şu an bu tezkereyi kabul etmesi büyük tehlikeleri de bereberinde getirecektir. Çünkü tezkerenin mahiyeti bile belli değildir. İkincisi, sınırlarımızın hemen yanında devam eden bir savaşa müdahil olmak, topyekün ülkeyi de tehlikeye atmak demektir. İnsani yardımlarla, sınırlarımızı gelenlere açarak ve diplomatik yollarla, savaş dışındaki tüm alternatiflerle, elimizden geleni yapmamız gerektiği kanısındayım. Şu an kendi içinde de karışıklıklar yaşayan, aynı zamanda binlerce mülteciyi kendi topraklarında bulunduran Türkiye’nin, bu savaşın içinde, hedefin kendisi haline gelmeyeceği ne malumdur. İŞİD’e yönelik planlanan operasyonun, Suriye, Esad ve yönetimine yönelmesi de pek tabi mümkündür. Bu da daha keskin bir zararın işaretidir.
Savaş, her zaman son çare olmalıdır. Meşru müdafa sınırları içinde olan savaşın ancak haklı bir tarafı vardır. Yoksa hiçbir savaşın kazananı yoktur. İçinde ölüm olan, tek bir insanın dahi ölümüne sebep olan bir yaklaşım, hiçbir şekilde kabul edilemez.
Günümüzde bilimin, teknolojinin ulaştığı bu noktada, halen insanların savaşlara çekilmesi, halen silah tacirlerinin ve yayılmacı politikaların prim görmesi, insani değerler anlamında bir gelişmenin olmadığını görmemizi sağlamaktadır ne yazık ki.
Bayrama bir gün kala, Müslüman coğrafyada, Müslümanlık adına yaşanan insani kıyımları görmek, utanç vericidir. Din adına dini lekeleyenlerin, en kutsal olan yaşam hakkını, din adına yokedenlerin, dinimizin tek bir emrini gerçekten anladığını, ya da içlerinde inancın yeşerttiği ufacık bir merhametin olduğunu sanmak hayaldir.
Hepimizin ve tüm insanların bayramı kutlu ve mutlu olsun. İnançları kalplerini aydınlatan herkese selam olsun, insanların dini duygularını sömürüp, çıkar elde edenler deen tez zamanda ıslah olsun...