İŞ GÜVENSİZLİĞİ
Son günlerde inşaatlarda yaşanan ölümlü iş kazaları ile, Soma faciasından sonra, iş güvenliği konusu tekrar gündeme geldi malesef. Malesef dememin sebebi tabiki bu ölümlerin meydana gelmiş olması.
Kazanın meydana geldiği inşaatta yine ‘’bütün denetimler yapılmıştı’’ aynı Soma’daki gibi. Denetimler ve iş güvenliği önlemleri tamdı , ölenden başka kimsenin kusuru yoktu. Oldu olacak ölenlerin ailesi inşaat firmasına, yaşattıkları stresten dolayı tazminat ödesinler de herşey tastamam olsun. Bu, bizim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızı da anlamakta güçlük çekenlerdenim. Ve kendini pek bir pişkin, aynı oranda da bakımlı buluyorum. Ne zaman ekranda görsek jilet gibi maaşallah kendisi. Mesleğimden dolayı, bakımlı insanı bir görüşte ayırabiliyor gözlerim tabi, ama algıda seçicilik olmadan da bakımlı bir şahsiyet olduğunu anlamak zor olmuyor. Tabi ki herkes bakımlı olsun da, inşaat tepelerinde ekmek parası için,okul harçlığı için çırpınan, berber koltuğuna, fırsat bulup, ayda bir ancak oturabilen vatandaşının, bir Bakan olarak bütün iyi çalışma koşullarını sağlarsın, o zaman gözümüze batmazsın.
Şimdi, artık, tepkiler ve medyadaki haberler neticesinde iş güvenliği ile ilgili sıkı önlemler, denetimler gelecek, eli kulağında bekliyoruz. Çok iyi biliyoruz ki, bu kurallar ve kanunlar silsilesi yine küçük ve orta büyüklükteki esnafı vuracak. Çünkü büyük firmaların önlemleri zaten kağıt üzerinde tastamam. Denetimleri de öyle. İş, denetime gelince rezidans inşaatında ki emniyet kemeri gözden kaçabilir ama esnafın yangın tüpü gözden kaçmaz. Binaların yangın merdiveni gözden kaçabilir, esnafın ilkyardım çantası varmı, çantasında pamuk var mı gözden kaçmaz. Hala yeni yapılan binaların bile yangın merdiveni yok, yapı denetimini yapan nasıl denetliyor anlamadım. Ayrıca, bence herkesin evinde yada dükkanında değil, binaların her katında ve merdivende olması gerekir yangın tüplerinin. Efendim, kuaför salonlarında saç kesimi yapılırken,saç yere düşer düşmez süpürülecekmiş, üstüne basıp, ayağımız kayar düşermişiz. Steril makinalarımız olacakmış, zaten var da, kullanılıp kullanılmadığını nerden anlayacaksınız acaba. Birde kuaför salonları iş güvenliği açısından birinci derece risk alanıymış. Öyle tabi, küçük esnafın sesi çıkmaz, Bakan tanıdığı da yoktur, her sebepten, uyarmadan, kes cezayı ödesin gariban. Geciktirirse birde usulsüzlük cezası,gecikme faizi ödet tam olsun, tuzu, biberi olsun. Denetmen ve hekim bulundurma şartını da koy üstüne tadından yenmez olsun. Hem bazılarına ek gelir ve iş imkanı doğar,malum, oy potansiyeli olur.
Diğer yandan 301 işçi bir yerde ölür,10 işçi başka yerde ölür, iş kazalarının yaşandığı bu firmalarda bütün denetimler de tam olur. Bu neyin kafası acaba? Tamam yapın bu denetimleri de, nasıl yapıyorsunuz belli değil ki. Hakkaniyetiyle yapın, eğitin,uyarın gerekirse ruhsat vermeyin ama kayırmadan, adil yapın. Yani en baştan, iş kazalarına kurban vermeden önce yapın. Benim denetim anlayışıma göre, şahıs işe başlarken bütün kurallardan haberdar edilir, işe başlamadan kurallara yerine getirilmiş mi, bir uygunluk denetimi yapılır,işin devam ettiği süre boyunca da ‘’habersiz’’ ve periyodik denetimler yapılır, eksik tespit edilirse, uygun koşul sağlanana kadar gerekirse iş durdurulur. Malum para cezaları çok caydırıcı olmuyor. Bütün bu saydıklarım uygulansa bile, dediğim gibi bundan küçük esnaf zararlı çıkar. Firma büyüdükçe, esneme payı da büyüyor.
Dileğim o ki, küçük,orta,büyük işletme fark etmez, kuralları koyun, doğru düzgün uygulayın, bizde iyiliğimiz için sonuçlarına katlanalım ama amaç gerçekten bizim iyiliğimiz olsun. Formaliteden icatlar çıkarıp, ücretler ödetmekten daha derin bir anlamı olsun. Biz nasıl sosyal devletiz onu da bir anlayalım. Vatandaşına karşılıksız hiçbirşey vermeyen sosyal devlet mi olur? Geçenlerde bir belgeselde izledim, Venezuella da bir depo benzin türk lirasıyla 1 tl imiş. Elektrik,su,doğalgaz ve toplu taşımadan halk, çok çok cüzzi ücretler ile faydalanıyorlarmış. Bu hizmetler Devletin vatandaşına bir armağanıymış. İmrenmemek elde değil. Faydalanmanın zaruri olduğu sağlık hizmetlerine, son zamanlarda su faturalarına ödediğimiz akla zarar paraları düşündükçe insan olarak, vatandaş olarak ne değerimiz var sorgulamaya utanıyor insan. Herşey millet için , insan için demedikçe felaketlerin sonu gelmeyecek,en korkunç olanı da alıştıkça duyarsızlaşacak olmamız.