Büyük Nutuk
Söz konusu ettiğimiz bu gizli oturumda. Uzun açıklamalarım sırasında özellikle demiştim ki: “Felaket başa gelmeden önce, onu önlemeye karşı savunma çarelerini düşünmek gerekir.” Felaket geldikten sonra üzülmenin bir faydası yoktur. Yunan taarruzunun yapılacağı önceden kuvvetli bir ihtimalle biliniyordu. Eğer bunu önleyecek çare.Tedbirler bulunmamışsa. Bunun sorumluluğu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne. Onun Hükümeti’ne ait olamaz. Bazı kuvvetlerin cepheden alınıp iç isyanların bastırılmasına memur edilmesi. Yunan kuvvetleri karşısında bulundurulmasındaki. Yarardan daha önemli ve zorunlu idi. Yine de öyledir. Gerçi Bursa’da bırakılması zorunlu olan bir tümen. Adapazarı isyan bölgesine gönderilen iki tümen Hendek’te dağılan bir tümen. Yani dört tümen. Zile, Yenihan bölgesinde asilerle uğraşan bir tümen. Bütün bu düzenli ordu kuvvetlerine yardım eden milli müfrezeler. Cephede bulundurabilseydiler, belli bir düşman taarruzu bu kadar ilerleyemezdi. Fakat memleketin huzuru. Milletin kurtuluş gayesi noktasında birleşip dayanışma sağlanamadıkça. Bir dış düşmanın istila adımlarını durdurmaya çalışmak ne mümkündür.Ne de bundan köklü bir yarar ve sonuç alınabilir. Ancak, memleket ve milletçe dediğim durum korunabilirse.Düşmanın herhangi bir zamandaki başarısı. Bunun sonucu olarak fazla toprak ele geçirmiş olması. Geçici olmak niteliğinden kurtulamaz.Birlikte ve amaçta azimli olan ısrar eden millet, gururlu ve saldırgan her düşmanı eninde sonunda. Bu gurur ve saldırganlığından pişman edebilir.Onun için isyanları bastırmak. Elbette Yunan taarruzunu durdurmaktan daha önemlidir.( Bugün içte birlik ve beraberlik sağlanamazsa dıştan gelen saldırı önlenemez.)Söz gelişi, düşman Kuzey cephesine üç tümenle saldırdı. Bizim orada cepheye yetebilecek bir kuvvetimiz yoktu. Filan noktada, filan derede. Filan köydeki kuvvetimiz yahut da oralardaki subay ve komutanımız Düşmanın geçmesine izin vermeseydi. Bu felaket başımıza gelmezdi.” Şeklinde feryat etmekte anlam yoktur. Özellikle söz konusu olan cephe; savunmaya ayrılan kuvvetle orantılı dar bir cephe olmayıp da; Böyle yüzlerde kilometre genişliğinde ise, Bu cephenin şurasında ve burasında bulunan zayıf bir kuvvetin, sonuna kadar savunmasını kabul etmek.Bütün tasavvur ve muhakemeleri yanılgıya sürükler. Cepheler delinebilir. Buna karşı tedbir, delinen kısmı derhal kapamaktan ibarettir.Bu ise, cephe üzerindeki kuvvetlerden başka. Geride, yedekte, kuvvetli destekler bulundurmakla mümkün olabilir. Oysa,Yunan ordusu karşısındaki milli cephemiz bu durumda ve bu kuvvette miydi? Bütün Batı Anadolu illerimizde, Ankara ve dolaylarında. Daha doğrusu bütün memlekette. Kuvvet denilecek bir askeri birlik bırakılmış mıydı?
CİDDİ VE BAŞARILI BİR ASKERİ TEŞKİLAT
KURABİLMEK İÇİN ZAMAN GEREKİR.
Savaş hatlarına yakın köy halkının yapabileceğini sanarak,Hayali sonuçlar beklemek akıllıca bir bekleyiş olamaz. Memleketin bütün kuvvet kaynaklarından yararlanma şartına. Yetkilerine sahip olduktan sonra bile. Ciddi bir askeri teşkilat kurabilmek.Bundan başarı sağlayabilmek için zamana ihtiyaç vardır.Bursa’da Bekir Sami Bey’in emrine verilen kuvvetin esası, İzmir’de tüfek attırılmaksızın Yunanlılara teslim edilen.Yunan gemileriyle Mudanya’ya çıkarılan iki alay kadrosu değil miydi? Bu kuvvetin moralini düzeltmek için İstanbul Hükümetleri herhangi bir tedbir almışlar mıydı? İstanbul Hükümetleri değil miydi ki, Yunan taarruzundan önce, Balıkesir’de savunmaya çalışan kuvvetlerimizin arkalarında Anzavur’u saldırttı. Yine İstanbul Hükümeti, halife ve padişah değil miydi ki, Yunan cephesinde kullanılacak oldukça kuvvetli bir tümen olan 24. Tümeni Hendek- Düzce yolunda, Hilafet ordusu ve asilerin grupları tarafından aldatarak dağıttırmış. Komutanlarını şehit ettirmişti.
Memleketin alınyazısının sorumluluğunu yeni üzerine almış olan.hükümet. Bu tarihteki şartlar içinde acaba seferberlik yapabilmeyi düşünebilir miydi? Memleketin neredeyse baştan başa halifenin fetvası. Hükmünü yerine getirmeye sürüklenip. Zorlandığı bir sırada. Milleti askere çağırmak doğru ve mümkün olur muydu? Bundan başka, bütün milleti silah altına çağırmadan önce. Silah sayısının, eldeki silahı kullanılır durumda tutabilmek için cephane ve para miktarı ile kaynakların düşünülmesi zorunlu değil miydi? Durumu incelerken ve tedbir düşünürken Acı da olsa gerçeği görmekten bir an olsun uzak kalmamak gerekir.Kendimizi ve birbirimizi aldatmanın gereği ve mecburiyeti yoktur. Biz durumun ve cephelerin ihtiyacından habersiz değiliz. Her taraftan adıma sayısız telgraflar gelmektedir:
“Büyük çapta düzenli kuvvetler gönderiniz.Şu kadar cephane gönderiniz. Bunlar gelmezse burada yeniliriz. “Denilmekte Tehlike ateş içinde bulunmamızın verdiği heyecan dolayısıyla, durum acı bir dille anlatılmaktadır.Bizim görevimiz ve durumumuz onların üzüntü ve heyecanına katılarak halkın maneviyatını kırmak değildir. Bundan sonra, elbette durumlar değişecek. Bütün memleket ve millete gerçekten ümit. Güven verecek tedbirler uygulanacaktır. Artık buna engel kalmamıştır. Hükümet bir kısım doğumluları da silah altına alabilecektir.
YEŞİLORDU
Saygıdeğer efendiler; bazı bulanık meselelerin kolaylıkla aydınlanmasına yardımcı olacağını sandığım için yüksek heyetinize, bir yeşil ordudan söz edeceğim:
T.B.M.Meclisi’nin ve Hükümeti’nin kuruluşundan sonra, Ankara’da, yeşil ordu adı altında bir dernek kuruldu. Bu derneğin ilk kurucuları, çok yakından bilinen arkadaşlardı.Kuruluş amacını açıklamak için. İç isyanları ve bu isyanlara karşı gönderilen ordu kuvvetlerinin.Milli müfrezelerin gösterdikleri bazı durum ve manzaraları hatırlamak gerekir.Asilerin, ordunun erlerine halifenin fetvasından.padişahın askerliği affettiğinden. Ankara’daki hükümetin meşru olmadığından bahsederek. Onları kolaylıkla kandırdıkları defalarca görüldü.
Gerçekten de, birçok yerde.Bazı ordu erleri asilerle çarpışacak yerde.Aksine silahlarını bırakarak köylerine, memleketlerine dönüyorlardı. Milli müfrezelerinin inkılabın gayesini daha kolay anladıkları. Asilerin aldatmacalarına kapılmadıkları anlaşılmıştı. Bu sebeple, Osmanlı ordusunun artıkları denebilecek olan. O tarihlerdeki yorgun. Bezgin ve yeni inkılap ülküsüne göre yetiştirilmemiş birliklerle inkılabı başarma konusundaki güçlükler, hissedilir bir derecedeydi. Ordu’yu yeni bir zihniyetle şuurlu bir duruma getirmenin. O günlerin şartları içinde pek güç olacağı sanılıyordu. Bu bakımdan aranılan vasıfları taşıyan. Şuurlu kimselerden seçilmiş ve inkılap için güvenilir.Bir teşkilat kurma düşüncesi, Bazı kimselerin kafasında yer etmeye başlamıştı. Biribirini kovalayan, kanlı ve tehlikeli durumlar gösteren iç karışıklıklar karşısında, bu belirttiğim düşünce ve eğilim kuvvetlendi. Nihayet bazı kimseler. Böyle bir kuruluş vücuda getirmek üzere fiilen teşebbüse giriştiler.
-Devam edecek-