DOLUNAY KAVŞAĞI...
Yine kaza, yine bir ölüm. Şeyma Beşik henüz 17 yaşında, hayatının başında, sırf yoldan karşı karşıya geçmek isterken hayatını kaybetti. Yine aynı yaştaki arkadaşı Emine Özgen de ağır yaralandı. Şeyma’nın ailesine sabırlar dilerim, Şeymaya da Allah’tan Rahmet dilerim. Emine’nin ailesine de büyük geçmiş olsun.
Yaşanan olay bir kazaydı elbette. Kazaya karışan araç da bu kazaya sebebiyet verendi. İlk başta böyle denilebilir. Kazaya karışan araç da kusurlu bulunabilir. Hız sınırını aşmışsa elbette ki kusuru vardır. Fakat asıl sorumlu araç mı sizce? Kaza oldu olmasına da, göz göre göre olmadı mı? Defalarca aynı yerde kaza olmadı mı? Daha önce başkaları ölmedi mi? Yaralanmadı mı? Daha geçen yıl komşumuz Ali Arslantürk aynı yerde, aynı şekilde hayatını kaybetti.
Bunun üzerine avukat arkadaşım Av. Didem Savaş ile birlikte gerekli yerlerle görüşmeler yapıp, sonrasında en büyük mülki emirimiz sayın Kaymakam Bey ile görüştük. Kendisi de yanımızda bizzat Karayolları Müdürü ile görüşerek, buraya trafik ışıklarının yapılacağı müjdesini vermişti bize. Hatta yine gazeteden bunu duyurmuştuk. Fakat sonrasında ne olduysa oldu, yine vazgeçildi kavşakta ışık olayından, başka birşey de yapılmadı, Sadece insanların unutmaları istendi, ta ki başka bir olay olana dek.
Bu kavşaklara trafik ışığı konulması hususunda Karayollarına daha önce de başvurdum fakat olumsuz yanıt verdiler. Bunu da sizlerle paylaştım. Oraların güvenli olduğunu söyleyip, başvurum üzerine araçların hızının kesen sarı yükseklikler koydular. Fakat bu hız kesicilerin, hiçbir şekilde hız kesmediğini, sadece gürültü yaptığını, bizzat oradan geçen biri olarak gayet iyi biliyorum. Üstelik aracın hızının kesilmesi ile aracın ışıkta mecburi durması bambaşka bir şey. Kavşaklarla ilgili defalarca yazı yazdım,Belediyeye de başvurdum, fakat belediyemizin bu konuda bir adım attığını ne yazık ki görmedim. İlçe yönetiminde söz sahibi olan insanların, bu yerle ilgili bu denli kayıtsız oluşları, inanın beni fazlasıyla üzmüştü.
Toplum olarak yaşamak bir düzeni gerektirir. Bu düzeni kurmazsak yapılan yollar, kavşaklar, üretilen araçlar, bir tehlike halini alabilir. Çünkü insan sayısı artıkça ve şehirler büyüdükçe bu şehirlerde gerekli düzeni kurmazsanız ve insanların güvenliğini sağlamazsanız, yaşam tehlikeli bir hal alabilir. Büyümek demek, alabildiğine genişlemek değil; dengeli ve orantılı, insanların ihtiyaçları karşılanarak gelişmek demektir. En basitinden sizler trafikte güvenliği sağlayıcı önlemleri alamıyorsanız, insanları kendi kaderiyle başbaşa bırakıp; ne yaparsanız yapın, kendi güvenliğinizi kendiniz sağlayın diyorsanız, burada ne şehircilik ne yöneticilik, ne de sosyal devlet olgusu vardır. İnsanlara aracınızı resmi kurumların önüne park ettiniz diyerek ceza kesiliyor da, trafik ışığı konulmayan bir kavşakta kime ceza kesilecek bunu merak ediyorum.
Vatandaşlarının en basitinden yaşam hakkını sağlayamayan bir yönetim anlayışı, park bahçe düzenlemiş, sayfiye yeri yapmış, bunlar önemini yitirir. En olmazsa olmaz hak, yaşam hakkıdır. Devlet vatandaşlarının yaşam hakkını gözetip, bunla ilgili gerekli tedbirleri alır. Anayasa Md.17 ‘ Herkes yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.’
Md. 56 ‘Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.’Derken, bizler her gün aynı tehlikelerle yüzleşiyorsak ve yöneticilerimiz bu tehlikeleri bertaraf etmek için hiçbir önlem almıyorsa, burada ciddi bir çelişki var demektir.
İnsan hayatından; yüzlerce, binlerce insanın güvenliğinden daha önemli hangi konu olabilir gündemimizde soruyorum size! Daha kaç kişi ölmeli ya da yaralanmalı bu kavşaklarda önlem almanız için? Kaybedilen canların hesabını hangi tazminat, hangi para ödeyebilir? Hangi canı geri getirebilir ödenen binlerce lira. Kaybedilen bir can, ya da sakat kalan bir insanın hayatını kim eski haline geri getirebilir. Her gün korkuyla yüzleşen binlerce insanın bozulan psikolojisini kim düzeltebilir?
Tüm Fatsalılar olarak biran önce gerekli yerleri harekete geçirmeliyiz. Bizler Fatsa halkı olarak ne gerekiyorsa yapmalıyız. Her gün onca insanı tehlikeyle yüzyüze bırakmak ve ne olursa olsun demek insan olmanın lügatında yeralmaz. Can güvenliği her şeyin ötesinde gelir. Temel insan hakkıdır. Vatandaşlarının can güvenliğini koruyamayan bir devlet anlayışı da kabul edilemez bir anlayıştır. Etrafında olan biteni görmek ve duymak istemeyen bir anlayış daha çok insanın canını yakar.