SOMA
Bazen sözler biter, geriye sadece acıların dağladığı yürekler kalır. Bazen gerçekler, felaketler olmadan görülmez; görüldüğünde de çok geç kalınır. Bir süre konuşulur, paylaşılır, sonrasında ise herşey olağan akışında devam eder gider, ateşlerin düşmediği evlerde. Ateşlerin düştüğü yerlerde ise, bir ömür sürer acının dilsiz, kokusuz, fakat yürekleri kanatan çığlığı...
Kaza olağandır insan hayatında. Bazen ne yaparsanız yapın, ne kadar tedbir alırsanız alın, kaçınılmaz olur yaşananlar. Kader denilen çizginin bizi sürüklediği yerdir yaşamın bittiği yer. Engellenemez, durdurulamaz, tersine çevrilemez bir noktadadır herşey.
Fakat bazen, öyle olaylar olur ki, önceden duyurur sesini, kestirilir, hissedilir. Duyulur da herkes şöyle bir bakar geçer, duyulur da, kimse üzerine almaz. Duyurur kendini de, kimse elini uzatıp şöyle bir el atmaz.
Tıpkı Soma’da yaşandığı gibi. Dünyada ölümle sonuçlanan maden kazalarında ilk sırada olurken, dünyada tüm iş kazalarında 3. Sırada olurken kimse kılını bile kıpırdatmaz. Devletin yetkilileri, daha önemli işlerle meşguldur o sıralar. Seçim çalışmaları vardır, birbirlerine laf yetiştirirler.
Çoluk çocuklarının bir kenara yığıp da bir türlü bitiremediği paraların hesaplarını yaparlar. Kimisi kolunda taşıdığı saatin faturasıyla meşguldür dönüp bakamaz ne olup bittiğine. Kimi ihalelerin sonuçlarıyla, kimi kıyak emeklilik kanunlarıyla.
Bir yandan halk birşeylerin farkına varıp da, sesini biraz olsun çıkardığında ise, tomalar girer devreye. Tomalar yetmez, biber gazları. Biber gazından kaptığı enfeksiyonla, ağız kanserine yakalanıp sessizce ölürken bir vatandaş, yine sıkılmaya devam edilir daha şiddetlisinden.
15- 20 gün önce Soma madenleri ile ilgili verilen önerge, reddedilir iktidar tarafından. Belli ki hiç umursanmaz, araştırsan ne olucak denilir. Rutin bir el kaldırıp- indirme işlemi bir dakikada bitiverir. Fakat 15 gün sonra yüzlerce can da belki aynı sürede ölümün kucağına çoktan atılıp gitmiştir. Aslında o bir dakikalık süre, belki de yüzlerce canın kurtulşu olacaktı kimbilir.
Türkiye Uluslararası Çalışma Örgütü’nün ‘Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi’ni imzalamayan bir ülke. Üstelik maden kazalarında bu derece önde iken, kömür rezervleri bu kadar yüksek iken ve çalıştırılan madenci sayısı bu kadar fazla iken. Neden imzalanmıyor dersiniz, çünkü işverene büyük yükümlülükler getiriyor. Maddi yükümlülükler. Üstelik bu sözleşmeyi imzalamadığımız gibi, yönetmelikle zorunlu hale gelmesi istenen, ‘kaçış- yaşam odaları’ da kabul görmemiştir ülkemizde. Bu odalar birçok ülkede zorunlu. Bizde, Afganistan ve Pakistan’da zorunlu değil. Çünkü işverene büyük maliyet getiriyor. Böyle bir maliyette daha az kazanç demektir. Kaçış odaları bulunsaydı eğer, belki de birçok madenci kurtulacaktı bu kazadan. Belki işin fıtratı değişecekti bir parça.
O zaman iktidardakiler etraflarında yüzlerce koruma olmadan gidecekti Soma’ya, o zaman kader denilecekti ne olduysa, o zaman kucaklaşacaktı halkla devlet, o zaman işveren herkesten önce yanlarında olacaktı işçilerin. O zaman kimse marketlere sığınmak zorunda kalmayacaktı. O zaman belki yüzlerce işçi dönecekti evine birkaç gün sonra bile olsa. O zaman kimseler yerlerde tekmelenmeyeckti sırf istemedikleri için gelenleri.
Söz bitti...Hepimizin başı sağolsun, Allah Rahmet Eylesin tüm hayatını kaybedenlere...