1 MAYIS
1 Mayıs’ı yine Tomalarla, biber gazlarıyla, polis ve halk arasında çıkan çatışmalarla kutladık. Buna kutlama denilerbilirse tabiki. Yine gerginlik, yine yaralananlar, ayağı kırılanlar, gazdan hasta olanlar, sağa sola kaçışanlar, provake eden gruplar,molotoflar, tokatlar, yumruklar. Günler öncesinde başlayan Taksim polemiği, sonunda binlerce polisin barikat olduğu, kimseleri geçirmediği, girişleri kapattığı bir Taksim sonucu çıkardı ortaya.
En çok da Beşiktaş ilçesinde sert müdahalelerle karşılaşıldı. Milletvekilleri, gazeteciler de bu kargaşadan payını aldı. Yaralanan, sert müdahaleye uğrayan siyasiler de oldu, atılan fişekten ayağı kırılan gazeteci de. Oysa hükümet ‘Yenikapı’ya gidin, Kadıköy’ e gidin demişti, inatlaşmayın bizimle. Ne derseniz deyin, ne yaparsınız yapın, Taksim’e çıkmanıza izin vermeyecğiz .’ Taksim artık öyle bir yer haline geldi ki, her 1 Mayıs’ ta yasaklanan, yasaklandıkça daha beter gitme isteği uyandıran, gidildikçe de topyekün karmaşaya ve adeta savaş alanına dönüşen Taksim üzerindeki bu inatlaşmayı anlamak mümkün değil.
Keşke hükümet yetkilileri her 1 Mayıs’ta, işçi sendikalarıyla Taksim polemiğine girmese de, polisle halkı karşı karşıya getirmese de, yeterince şiddetle, yeterince kaosla uğraşan bizler, bu günde yeni sorunlar yaşamasak. Yaşamasak da, biriktikçe biriken sorunlarımızı nasıl çözeceğimizi konuşsak.
Hükümet de, muhalefet de, işçi sendikaları ve temsilcileri de, önlenebilir işçi ölümlerinde Avrupa birincisi ve Dünya üçüncüsü olmamızın sebeplerini konuşsa mesela. Nasıl çözebiliriz bu sorunu, nasıl daha güvenli iş koşulları sağlayabiliriz işçilerimize. Güvenlik konusunda önlem almayan şirketleri nasıl düzeltebiliriz, yanlışlarından döndürebiliriz, bunları konuşalım.
Sahi taşeron işçilik diye bir kavram var ülkemizde, son yıllarda gitgide artan ve sömürüye açık bir hale gelen. Taşeron işçiler kendileriyle aynı işi yapan diğer işçilerle eşit şartlarda çalışamıyorlar ve biröok haktan mahrumlar. Sürekli oyalanan, sürekli geçiştirilen bir konumdalar. Bunun nasıl değiştirebilriz sayın siyasiler hiç düşünüyor musunuz? Bunları konuşalım ne dersiniz..
Açlık sınırı ve fakirlik sınırı, asgari ücretin üzerine çıkmış durumda. Bence ücret politikaları üzerinde konuşmakta fayda var. Elektrik fiyatı, benzinin fiyatı, ev kirası, doğalgaz faturası, taksitleri ödenemeyen kredi kartları üzerinde konuşalım biraz da bugün.
Şiddet kol geziyor, sayın siyasiler, sokak aralarında, aile yakınlarında, okulda, evde, işyerinde, herkes şiddete başvuruyor. Bunu konuşalım ne yapabiliriz, nasıl önleyebiliriz diye. Oysa biz bunları konuşmak yerine, tam tersi polisimizin biber gazlarıyla, tazyikli sularla sokaklarda halkı kovaladığı bir gün yaşıyoruz hep birlikte. Şiddeti kanıksayan, normalleştiren ve meşrulaştıran bir toplum oluyoruz gitgide...