YÖNETENLERİMİZ
Yine yıllar öncesine gittim. Yıl 1978 idi. TBMM.de avukatlık yasasının değişmesi (Sınavın kalkması, staj süresinin 1 yıla inmesi konusunda) İstanbul Barosu Stajyer Avukatlar Komisyonu olarak kulis yapıyorduk. Dönemin Meclis İdare Amiri ve CHP Giresun Milletvekili rahmetli Mustafa Kemal Çilesiz bizi Meclis Başkanı Sayın Necmettin Karaduman ile görüştürecekti. Bir vesile ile koridorda durdu. Bizi etrafında topladı. İstanbul ağırlıklı olmak üzere yurdun değişik yerlerinden gelen 20 civarında stajyer avukata bir nasihatte bulundu. ‘Arkadaşlar’ diye söze başladı. ‘Sizler, bizleri gözünüzde büyütüyorsunuz. Ama yakından gördüğünüzde hiç de öyle olmadığımızı anlayacaksınız. Yarın sizin içinizden, bizden çok daha değerli insanlar çıkacak. Bunu aklınızdan çıkarmayın….’ Şeklinde özetlenecek bir konuşma yaptı. Hep bu konuşmayı aklımda tutmaya çalıştım. Haklı da çıktı. O gün aramızda olan arkadaşlardan gerçekten ülke kaderine hükmedenler çıktı.
Gelelim bugüne: Bir bakanımız görevden alınacağını öğrenince; ‘Yaptığım her şeyden Sayın Başbakanın haberi vardı. Ben yanlış yaptımsa Sayın Başbakanın talimatı ile yaptım. Ben görevden alınacaksam istifa ediyorum. Kendisi de istifa etmelidir.’ Diyor. Yaptığı bu açıklamanın mürekkebi kurumadan çark ediyor. Davamızın önderi gibi övgüler yağdırıyor.
Bir bakan, genel başkanına ters düşebilir. Genel Başkanının hatalarını eleştirebilir. Bu son derece de doğaldır. Hiç kimse genel başkanını eleştiren bir partiliye veya bakana bu hareketinden dolayı söz söyleyemez. Yine bir partili veya bir bakan genel başkanına elbette övgüler de yağdırabilir. Bunun da yadırganacak hiçbir tarafı yoktur.
Bu işin acı ve yadırganacak tarafı, bu eleştiri ve övgünün, yani çark edişin ortada hiçbir değişiklik yokken, çok kısa bir süre içinde yapılmasıdır. Ülkede bakanlık mevkiine getirilmiş bir kişinin fevri hareket etme hakkı yoktur. Etraflıca düşünmeden konuşamaz. Ağzından bir cümle çıkınca da, o cümlenin arkasında durmak zorundadır. O günden bu yana hangi değişiklik olmuştur? Neden döneklik yapılmıştır? Bir baskı mı vardır? Eğer böyleyse, bakanlık makamına kadar yükselen kişinin baskıdan korkmayacak kadar cesur olması gerekmektedir. Eğer bir baskı yoksa bu nasıl bir basirettir? Nasıl yöneticiliktir? Yöneticilerimiz, bakanlarımız rahmetli M. Kemal Çilesizi haklı çıkarmak zorunda mıdır? Aslında bir şeyi daha vurgulamak istiyorum. Gerçekten zoru başarmaktır bu kadarını yapmak… Acaba Sayın Bakanı kutlasak mı diye de düşünmüyor değilim… Ben değil bu kadar süre içinde, hiçbir zaman böyle çark etmeyi beceremem…