Görüntülenen Sayı: 2221
2803 | Yayım Tarihi: 31 Ocak 2014 Cuma
  • Ana Sayfa
  • Haberler
  •  Spor 
  • Köşe Yazarları
  • Bunları Biliyor musunuz?
  • Vefatlar
  • Güneşlik
  • Dost Siteler
  • Künye
  • İletişim
  • Son Sayı
Ana Sayfa » Köşe Yazıları » Medine Sözleşmesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin Karşılaştırması

Medine Sözleşmesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin Karşılaştırması


Facebook'ta Paylaş

  Amerika’da   suç  işleyen   çocuklara   ıslahevlerinde   yapılan  empati   eğitiminde  işkence   gören     insanların    görüntüleri  seyrettirilerek   bu   kişilerden   birinin   yakınlarının   olması   halinde. Neler   hissedecekleri   sorularak   empati   öğretilir.  Bu   eğitimden   sonra  topluma   bırakılırlar. Batı   bu   eğitimlerin   bilimsel   olarak   yararlarını  anladıktan  sonra   zulme   karşı   çıktı   ve   yardımlaşmanın   önemini   anladı.

 Diyalog  Teşvik   Ediliyor
“Makul”  kelimesi   Medine   sözleşmesinde   sıkça   kullanılmıştır. Bu  kelime   empati   üretir  ve  uzlaşma   çağrısı   yapar. Makul, “akla   yakın”   manası  taşımaktadır.  Makul   bir  yerde  birleşmek   demek, Her   hangi    bir   konuda   iki   tarafın  veya   daha   çok   tarafın   birer   adım   atması. Bir   yerde   uzlaşmasıdır. Makul   olmayanda   ise “illa   benim   dediğime   tabi   olunacak” manası   vardır.Makul   kelimesinin   çok   kullanılması   uzlaşmanın   teşvik   edildiğini    gösterir.  Medine  sözleşmesi   farklı   düşünce   yapısındaki,  farklı   kültürlerdeki, Farklı   gelenekteki    insanların  makul   bir   şekilde. Bir    araya  gelmesini.  Yani   toplumdaki     yatay   ilişkileri     teşvik   etmektedir.   Klasik   devletçilikte,  toplumda   yatay   ilişkinin   tersine   dikey   ilişki. Emir   komuta   ilişkisi   söz   konusudur. Yukarıdaki   otorite   doğruları bilir  ve  ona  itaat   edilir. Otoriteye   tabi   olan   da   rahat   eder. İHEB’de  ise   uzlaşma   ile   ilgili   bir  maddeye   rastlanmamaktadır.
                                               Muhalefete   Hak   Tanıyor
Medine’de   İslam   dininden olup   da   aykırı   davranan   kimseler   bulunmaktaydı. Medine   münafıkları    denilen   bu   kişiler   ikili  oynayarak   Müslümanları   zor   durumda   bırakıyorlardı. Mesela   savaşa   gidileceği     zaman   söz   verip   de   son  anda    yüzlerce     kişinin   savaştan  çekilmesine   sebep   oluyorlardı. Bazı   Müslümanlar   bunları   öldürmek   istediler. Fakat   buna  izin   verilmedi. Böyle   davranan   insanlarla   mücadelenin,  onları   yok   etmek   olmadığı. Onlarla   diyaloğa  girerek açık   açık      konuşulduğunda;  gerçeğin   zaman  içerisinde    anlaşılacağı  savunuldu. Çünkü   onların   da   sevenleri  sempatizanları   vardı   ve   haksız   saldırı  gibi  algılanabilirdi. Medine’deki   uygulama  bu   tarz   ikili   oynayan.  Nifak   psikolojisindeki   insanlara   karşı   nasıl  davranılacağı   konusunda   ipuçları   veriyordu. Bu   kişilere   mütecaviz,  saldırgan   olmadıkça,  dokunulmaması   gerektiği  savunuldu. Çünkü  her   toplumda  farklı   düşünen, muhalif  kişiler olacaktı.  Münafıkları    öldürmek, sürgüne   göndermek. Düşüncelerini      değiştirmeye   zorlamak   İslam   dininde  izin   verilmedi.  Onun  yerine   bu   insanlarla   empati   kurmaya   çalışıldı.Neden   bu  kimseler   yanlışlıklar   yapıyorlar? Kendi çıkarlarını   toplumun   çıkarlarından  üstün   tutuyorlar? Psikolojileri  anlaşılmaya  çalışıldı. Münafığın  tanımına  bakıldığı   zaman, kendi   egosunu   daha   çok kutsallaştıran   ve   seven. Başkalarının    çıkarları   ile  kendi   çıkarı   arasında   tercih  yaptığı   zaman. Kendi   egosunu  tercih   eden   olduğu   görülür.Bu  kişilerin   yapay   çekicilikleri   vardır.Bunların   etrafındaki   iyi   niyetli   olan   kişiler  vardır.Onların  bu   münafıkları   zamanla   tanıyarak  görmeleri   gerekir. Bu  da   biraz   bedel   ödenmesini   gerektirir.
 
Hz.  Muhammed (S.A.V.)  o  zamana  kadar   yapılmamış  ve   çağlar  öncesi   bir   tavırla.  Muhalefetin     olduğunu   kabul  edip  onlara   karşı   nasıl  bir   davranış   alınması  gerektiğinin   yollarını  göstermiştir. İnsanların   tartıştığı   zaman   kılıcı   çekip   hemen   sonuç   aldığı. Kız   çocuklarının   diri  dirİ   gömüldüğü. Çocukların  ilahlara   kurban   edildiği. Diğer   bir   ifade   ile   pagan  kültürünün      bütün   kurallarının   yaşandığı. Bir  kültürde   kendine   muhalefet   edeni   yok   etmek   yerine  onun  mizacına. Düşüncelerine   saygı  duymak. Kararlarına    müdahale  etmemek   üstün  bir  siyaset   örneğidir.Mesela   savaş   kararı   alındığında; bir  grup   kimsenin   savaşa   gitmekten   vazgeçmesi    siyasi   muhalafettir.Hz. Muhammed  (S.A.V.)  bu   muhalefeti   yok   etmek   yerine   onların  tercihi   olarak   gördü   ve  karışmadı. Bir   müddet  sonra   münafıklar  yalnızlaştılar. Resulullahın   haklılığı  ortaya   çıktı.  Böylece   muhalafetle   mücadelenin   bir   hukuku   olduğu.Ona   göre  (S.A.V.) Yahudilere   ve   münafıklara   olan   tavrı   liberalist  bir   yaklaşımdır. Münafıklara   özgürlük   tanımış. Serbest   düşünce   ortamının   oluşmasını  sağlamış. Zaman   içinde   hatalarının   ortaya   çıkmasını   görmüştür.Hudeybiye   Anlaşması   628   yılında   Hz. Muhammed   (S.A.V.)   Kabeyi   ziyaret  etmek   için   1400   kişi   ile   birlikte   Mekke’ye  hareket   etti. Hudeybiye   mevkiine   geldiğinde   Mekkelilere   haber   gönderdi. Kabe’yi  ziyaret   etmek  istediklerini   belirtti. Mekke’ye   Müslümanların   girmesini   istemeyen  müşrikler   karşı   çıktılar.Bunun   üzerine   Hz. Muhammed (S.A.V.)  kesinlikle   savaşmak   için   gelmediklerini, amaçlarının   sadece   Kabe’yi   ziyaret   olduğunu. İsterlerse   bir   anlaşma   yapabileceklerini   söyledi.Mekkeli  müşriklerde     savaşmaya   yanaşmadıkları   için   Hudeybiye   Anlaşması   imzalandı. Bu  anlaşmanın  maddelerinden   biri  Mekke’den  birisi   Müslüman  olarak   Medine’ye   sığındığı   zaman   iade   edilecek.Fakat   Medine’den   Mekke’ye     sığınanlar   iade   edilmeyecekti. Bu   madde   Sahabelerin   itirazına   sebep   oldu.  Müslümanlar   için   zayıflık   işareti  olarak  kabul  edildi. Mekke’de   bu   sözleşmeyi   imzalayanların   oğulları   Müslüman  olup  Medine’ye   geliyordu. Sözleşme   gereği   üzülerek   de   olsa  geri   iade   ediliyordu. Fakat   daha  sonra  bu  gençlerin   sayısı  arttı.  Mekke’den  kaçan   fakat  Medine’ye  kabul   edilmeyen   Müslümanlar   Mekke – Şam kervan   yolu üzerindeki  İs mevkiinde   üstlendiler. Kısa   zamanda   sayıları  üç  yüze   ulaşan   Müslümanlar, müşriklere   karşı   gerilla   savaşı  yürütmeye   başladılar. Kureyş’in   kervanlarına   saldırıyor,  ellerine   düşen   Mekkeli  müşrikleri  öldürüyorlardı. Mekkeliler  kendilerinden   olmayan   Medinelilerin  de  içine   almadıkları  bu   gruptan   gördükleri   zarar   karşısında    Medinelilerden   ilgili    maddenin   anlaşmadan   çıkarılması   için   başvurdular. Bunun   üzerine   Hz. Muhammed   (S.A.V.)   isteklerini   kabul   ederek   Müslümanları    Medine’ye   çağırdı. Bu   anlaşma, kendi   çıkarına   bile   olmasa   güçlü   olanın   dediğinin   olmadığını, hukukun   dediğinin   olduğunu   gösterdi.  13   asır   önce    hukuka   saygının    en   güzel   örneği   yaşandı. Hukuka   saygı, toplumsal   empatinin   bir   parçasıdır.Hukuk   vicdani   sorumluluğu   da   içermeli. Batıda   ise   özellikle   yasaların   kusallaştırılmasını   Almanya’da    görüyoruz. Çok   çalışkanlık, kurallara   bağlılık, zevkleri   erteleme   gibi   püriten   ahlak   gösteren   Almanların   bu   özelliği    İkinci   Dünya   Savaşından   sonra    çabuk   toparlanmalarının   sebebi   olmuştur. Fakat   bu  tür  toplumlarda   içsellik   olmadığı   için   kurallar   bozulduğunda   kaos   çıkar.Çünkü   iç   hukuk   dediğimiz, vicdani   sorumluluk. Yani   yaratıcıya   karşı   bir   sorumluluk. Kural   öğle  olduğu    için   sorgulamadan   itaat   eder. İslam   hukuku   kuralları   kutsallaştırmadan  vicdani   boyutu     ön   plana   çıkararak   yardımlaşmayı   vurgular. Gazetecilikte   verilen   bir  örnek   vardır.   Kaza  geçirmiş   bir   yaralı   kıvranırken. Gazetecinin   görevi   onun   fotoğrafını   çekip   haber   yapmaktır. Yardım   etmek   değildir. Kuralcı   bir   gazeteci   görevini   yapar. İnisiyatif   kullanıp   yardımda   bulunmaz.  İşte   bu   örnekte   olduğu   gibi   İslam   hukukunun   birinci   görevi:  İnsani   boyuttur   ve   vicdani   sorumluluktur.  Bu  sebepten   dolayı   bu   hukuk   sistemi    diğerlerinden   daha   ileridir.  
Medine   Sözleşmesi   toplumsal   empati   açısından   vizyonu   daha   büyük   bir   sosyal   sözleşmedir.  Bireyler    arasındaki    yatay   ilişkinin   hukuki   tanımlamasına   daha   çok  vurgu   yapılmıştır.  İHEB (İnsan  Hakları   Evrensel   Beyannamesi )  bireyin  devletle   olan   ilişkisini   tanzim   etme   açısından   daha   yüksek  bir   toplumsal   sözleşmedir.  Sevgi   ve   Saygılarımla.En  güzel   günler   sizlerin  olsun.
Kaynak   Kişi : Prof.Dr.  Nevzat   TARHAN
 

Yalnızca aboneler yorum yazabilir.

Abone Bilgileri

Abone girişi yapınız
Abone Kodu:
Parola:
Şifrenizi almak için tıklayın

  • Hava Durumu
  • Arşiv


Kaynak: Meteoroloji Genel Müdürlüğü






 Güneş Gazetesi © 2005-2025 Her hakkı saklıdır.