Görüntülenen Sayı: 2219
2811 | Yayım Tarihi: 17 Ocak 2014 Cuma
  • Ana Sayfa
  • Haberler
  •  Spor 
  • Köşe Yazarları
  • Bunları Biliyor musunuz?
  • Vefatlar
  • Güneşlik
  • Dost Siteler
  • Künye
  • İletişim
  • Son Sayı
Ana Sayfa » Köşe Yazıları » Medine Sözleşmesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin Karşılaştırması

Medine Sözleşmesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin Karşılaştırması


Facebook'ta Paylaş

  Çok   Hukuklu    Sistemin  Temellerini   Atıyor

Medine   sözleşmesinde   çok   hukuklu   bir  sistemin  temel   taşları  görülmektedir. Şehrin   düzeniyle  ilgili   bir   anlaşmazlık   durumunda   nasıl   çözüleceği, dış   tehlikelere   karşı  nasıl   korunacağı  belirlenmiştir. Farklı   hukuklara  teminat   verilmektedir.Yahudilere   kendi   içerisinde   dini  hukuklarını.  Kendi   kurallarına   göre   evlilik   ve  medeni   kurallarını   düzenleme   hakkı   tanımaktadır. Müslümanlar   da   kendi   kurallarına   göre   medeni   haklarını   belirleyeceklerdir.  İngiltere’nin  yapmaya   çalıştığını   İslam   medeniyeti   yüzyıllar   öncesinde   başarmıştır.  Medine   sözleşmesi   çok  hukuku   öngörmesi   açısından  İnsan  Hakları   Evrensel  Beyannamesini  geçmiştir. Çünkü   1948’deki   beyannamede   çok   hukuklu  sistem   hakkında   bir   önerme   yoktur.
Medine   Sözleşmesi   ve   İnsan  Hakları   Evrensel   Beyannamesi   farklı   hukuklara, inançlara  saygı   göstermektedir. “ Herkesin  dini  kendisine”  algısıyla  farklı   dindeki   insanlara   empati   yapılmaktadır. Medine   Sözleşmesinde    “Benim   gibi   yaşayacaksın, benim   gibi   düşünmeyen  tehdittir”  yorumlaması   görülmez. İnsan   Hakları   Beyannamesinde   bile   bu   kadar   açık   ifade   edilmemektedir. 
 Tek   Tip   İnsana   Karşı   Çıkıyor
Medine   Sözleşmesi, fidye   ve   diyet   konusunda    Müslümanları. Yahudileri    kendi   kuralları   içerisinde   serbest   bırakmıştır. Yahudileri   Müslümanların   fidye   sistemine   uyma   gibi   bir   zorunluluk  getirmemiştir. Benu   ‘Afv   Yahudileri   kendi   aralarında   adet  olduğu   üzere   önceki   şekilde   kan  diyetlerini   ödemelerine    iştirak  edeceklerdi.  Onların   geleneksel   hukuklarına      ve   geleneksel   birikimlerine   saygı   gösterildi.  Bu   kuralda   bize   Medine   Sözleşmesinin   tek   tip   hukuk   ve   tek   tip   insan   oluşturma   çabasının   olmadığını   gösterir. Her   kavmi   olduğu   gibi   kabul   etmekte   ama   bir   kamu   düzenini  oluşturmayı   hedeflemektedir.  
“Genel   düzeni   bozmadığı   sürece   herkes  kendi   içerisinde   özgür   hareket   edebilir.” Anlayışının   bu   sözleşmede   bulunması. Çağının  çok   ötesinde  bir   anlaşma,  vahiy   kaynaklı   olduğuna  delil   olarak  gösterilebilir. Mesala   maddelerden   birinde,  Yahudilerle   ilgili   zulme  uğramaksızın   Müslümanlara    karşıt   olanlarla   yardımlaşmazlarsa. Yardım   ve  desteğe   hak   kazanacaklardır. Kendilerine    karşıt   olanlarla   bir   faaliyet   içersine   girmezlerse   müdahale   edilmeyeceği   belirtilmektedir.Yine   başka   bir   madde de  “Yahudilerin  dinleri  kendilerine  Müslümanların   dinleri   kendilerine” şeklinde   açıklama   vardır. Bu  madde de  çağın   çok   ilerisinde   bir   yaklaşımdır. Kendinden  olmayanı   düşman   ve   tehdit   olarak   gören. Yok    etmeye   çalışan   tek   tip   insan   yetiştiren   kültür, 20.yüzyılın     ideolojisidir. Günümüzde   Amerika  ve   Batı   kendi   kültürlerini, popüler   kültürü   dünyanın   hakimi  yapmaya   çalışmaktadır. Medine   sözleşmesinde   böyle   bir   maddenin   bir   irade   dışında   imzalanıp   deklare   edilmesi, Ortaçağda,  Avrupa’nın   hiç   yapamadığı, günümüzde   ise   tam  olarak   içselleştiremediği,  benimseyemediği    bir   kuraldır.  
20.Yüzyılda   Tek  Tip  Kişilik 
Hangtinton’un   kültürler   savaşı   teorisine   göre    batı   medeniyeti   üstün   ırk, diğerleri   ise   değişip   batıya   benzemesi   gereken   ötekiler   olarak  
Kabul   edilir. Beyaz   Anglo  Sakson    Protestan   (WASP) ırk   özne   olmuş, dünya   da   özne   olmayı    terk   edip   nesne   olmuştur.  Aynı   durum   ülkemiz   içinde   geçerlidir.  Cumhuriyetin   başında   kendi   kültürel   benliğini   bırakan   Türk   milleti   özne   olmaktan   vazgeçerek   batıya   nesne   olan   ve   onu   taklit   eden   kültür   haline   geldi.  Devletin   resmi   ideolojisi, “ Batı   kültürüne   benzemek   modernliktir. Benzememek   gericiliktir.”  Tarzında   sunuldu.  Tarihsel   egosunu   batıya   teslim   eden, kendi   iddiası   olmayan,  sadece   batıyı   taklit   eden   bir   kimlik   oluşmuş. Fakat   bu    kimlik   halkla   doku   uyuşmazlığı   yaşadığı   için   toplum   kabul   etmemiştir.   Ama   bunun   sonucunda   da   kendi   eski    kültürünü   koruyamamış. Batılı  da   olamamıştır.  Anadolu’da    mevcut   kültürün   yasaklanması, batı   kültürünün   yayılmaya   çalışılması   fakat   bunun   kabul   edilmemesi   sonucunda   arabesk   kültür   ortaya   çıkmıştır. Osmanlı   döneminde   olmadığı   kadar    halk,  Arap   müziğini dinlemeye   başladı.   Bir   tarafı   doğu   diğer   tarafı   batı   olan   karışık   bir   kimlik   ortaya   çıktı.  Bu   durum   kültür   politikalarında     devrim   olmayacağını   gösterdi.
Benzer   bir   durum   Çin’de    de  yaşandı.  Mao   kültürel   bir   devrimle   seküler   bir   konfüçyüzmi    (neo   konfüçyizm) uygulamak   istedi    fakat başarılı   olamadı.Çünkü    çok   güçlü    ve   oturmuş   bir   medeniyetleri   vardı. Halk   havza   şeklinde   medeniyetlerini    devam   ettirmiştir. Kendi   medeniyetlerinin   disiplini    ile   kapitalizmin    ekonomik   artılarını    birleştirerek   dünya  ekonomisinde   ciddi   şekilde   küresel   bir   özne   oluşturdu.
 
                                                        -Devamı   Haftaya-
 

Yalnızca aboneler yorum yazabilir.

Abone Bilgileri

Abone girişi yapınız
Abone Kodu:
Parola:
Şifrenizi almak için tıklayın

  • Hava Durumu
  • Arşiv


Kaynak: Meteoroloji Genel Müdürlüğü






 Güneş Gazetesi © 2005-2025 Her hakkı saklıdır.