Görüntülenen Sayı: 2208
2803 | Yayım Tarihi: 1 Kasım 2013 Cuma
  • Ana Sayfa
  • Haberler
  •  Spor 
  • Köşe Yazarları
  • Bunları Biliyor musunuz?
  • Vefatlar
  • Güneşlik
  • Dost Siteler
  • Künye
  • İletişim
  • Son Sayı
Ana Sayfa » Köşe Yazıları » Doğru Söyleyeni Dokuz Köyden Kovamazlar

Doğru Söyleyeni Dokuz Köyden Kovamazlar


Facebook'ta Paylaş

    Mecbur  muyuz  kazıklanmaya?
    Bugüne  kadar  Türkiye’nin  savunma  ihtiyaçları  karşılanırken  nasıl  bir  sistem  işliyordu, biliyor  musunuz?
    Önce  bir  miktar  para   yardımı  yapıyorlardı. “Askeri  yardım” adı  altında  küçük  küçük  meblağlar  veriyorlardı.Tabiri  caizse  bizi  yemliyorlardı. Sonra  da  kaşıkla    verdikleri   bu  paraların  daha  fazlasını  kepçeyle  geri   alıyorlardı.  Bir  verirken,  beş   götürüyorlardı.
    Sistem  “ bağımlı   kılma”   üzerine  kurulmuştu. Bu   bağımlılığın   sonunda  kaybeden   hep   biz   oluyorduk.  Batılı   şirketler    ile  onların  Türkiye’deki  temsilcileri   de   amiyane  tabiriyle  malı   götürüyorlardı.Türkiye  üzerinde  çok   güzel  bir  çark  oluşturulmuştu…
    Bu  çark  yıllar  boyunca    nalıncı   keseri   misali  hep  Batı  hesabına  yonttu.Biz  çalışıp  kazandık, onlar  da  bir  güzel  yedi.
    Marshall  Yardımı   da  böyle   işledi…  Türkiye’ye  “Biz    size   veririz, neden   üretiyorsunuz?”    dediler. Önümüze   “Sen  uğraşma    yat,  biz   hallederiz” anlamına   gelecek  bir  teklif   koydular. Biz  o   yıllarda    Türkkuşu’nda     uçak   üretiyorduk. Teklif   cazip   geldi   ya     da   birileri  “cazip”   diye      sundu;  kabul  ettik. Uçak   fabrikalarımızı    kapattık; mandıra   haline  getirdik. Yoğurt  ve  peynir   ürettik. Uçaklar   için  de “Nasıl   olsa  bize   verecekler”    diye    düşündük. Haklarını   yemeyelim, verdiler   de …  verdiler   ama    daha   fazlasını    geri  aldılar. “Yedek   parça”   dediler, sürekli   sömürüldük. Sonra   bir  baktık   ki, yaptığımız   işin   astarı  yüzünden  pahalıya   geliyor. Ama  iş  işten   geçti. Çünkü  bağımlı   hale  geldik. Tesislerimizi   kapattığımız   için, üretip  İskandinav  ülkelerine   sattığımız    uçakları   bile   parayla   geri   almak   zorunda   kaldık. Unutmadan   ekleyeyim, biz   1940’lı   yıllarda, ABD’nin   Körfez  Savaşında    “Teknoloji    harikası”  diye  sunduğu  hayalet   uçakların  ilk   örneğini  yapmış   bir   ülkeydik.Uçak   üretimimiz   devam   etseydi, belki   de  bugün  Airbus   ya  da   Boeing   ayarında     üretim   yapabilecek  bir   seviyeye   gelecektik. Olmadı,  bizi   çarklarının   arasına   alıp  öğüttüler. O   çarklar   da   28   Şubat,  12   Eylül   ve   27   Mayıs    gibi   dönemlerde, çok   güzel   işledi.  “Sömürülüyoruz”   diyen  çıkmadı.Bunu   söyleyenler     de   “marjinal    çevreler”    olarak   adlandırılıp,   kafalarına   vuruldu. Nihayet,  Türkiye    bu   çarkların   arasından   kendini   sıyırmaya   karar   verdi. Füze   savunma  sistemini    Çin’le    birlikte   yapmak   için  adım   attı.
    Sen   misin  bunu   yapan!  
    Hep birlikte   üzerimize   yüklenmeye   başladılar. Kimi,  “eksen   kayması” gibi  gerekçelerle   saldırdı. Kimi   de    “Türkiye     bir   NATO   üyesidir. Çin’in  silahları   NATO   standartlarına   uymaz”   gibi   bahaneler   üretti.  Tabii   ki  hepsi   hikaye!   Aslında,  yıllar   boyunca     yürüttükleri   “tatlı   kar   sistemi”   yıkıldı.Eğer,  Çin’le   yola   devam   edersek,  üretimin   yüzde   50’den   fazlasını   yerli   kaynaklarımızla   sağlayacağız. TAİ, TUSAŞ, HAVELSAN   ve   ASELSAN  gibi  milli   kuruluşlarımız    da   projeye     dahil   olacaklar.  Sistemi   taşıyan   araçların   tamamı   ülkemizden   sağlanacak.  Bizim   mühendislerimiz,  başından  sonuna   kadar   sistemin   içinde   olacak.  Çinlilerden     teknoloji   alacağız.Tecrübe   kazanacağız. En   önemlisi   de   sistemi   denetleyebileceğiz. Ardından   da     kendi   hava    savunma   sanayimizi     geliştireceğiz.  Yine   Batılılara   dönersek,  yıllardır   yaptıkları   gibi   onlar   üretecekler     ve   bize   satacaklar. Sömürü   çarkı   devam   edip   gidecek …  Buna   rağmen   hiç   utanmıyorlar. Bu   gerçeğe   rağmen   bağırıp   çağırıyorlar. Neymiş, son   derece   kaygılıymışlar. Oysa  asıl   kaygıyı    bizim   duymamız   lazım. Asıl   bağırıp   çağırması   gereken   Türkiye. Çünkü   sömürülen   biziz.   Sömürenler   de   bağırıp   çağıran     ve   gürültü   yapanlar. Tam   bir  “Yavuz   hırsız, ev   sahibini   bastırır”   örneğiyle   karşı   karşıyayız.
    Türkiye   içinde   her   zaman   yaptıkları   gibi  bozgunculuk    çıkarmak   için  ellerinden   geleni   yapmaya   çalışıyorlar. Yurtta  barış,  dünyada   barış  düsturu   ile   hareket   etmek   en   güzel   yoldur.
    “Hakikatı  söylemekten   korkmayınız.”  Mustafa   Kemal  Atatürk
    Kaynak   Kişi: Emin   PAZARCI

Yalnızca aboneler yorum yazabilir.

Abone Bilgileri

Abone girişi yapınız
Abone Kodu:
Parola:
Şifrenizi almak için tıklayın

  • Hava Durumu
  • Arşiv


Kaynak: Meteoroloji Genel Müdürlüğü






 Güneş Gazetesi © 2005-2025 Her hakkı saklıdır.